“Niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz
söylemekten kaçındığımız halde, ilk rast geldiğimiz insan hakkında son
kararımızı verip gönül rahatlığıyla öteye geçiveriyoruz?” Kürk Mantolu Madonna
Bu çok sevdiğim kitabın, çok sevdiğim paragrafı anlatıyor
aslında ne kadar büyük yanılgılar içinde olduğumuzu. Tanımadığımız insanların
bilmediğimiz hallerine nasıl da gelişi güzel yakıştırmalar yapıyoruz. Sadece
mutlu diye, eğleniyor diye, ya da sessiz sakin kalmayı seviyor diye... Hiç sorgulamıyoruz.
Sebebini merak etmiyoruz. Sadece yargılıyoruz. Daha kolay geliyor çünkü bu. Bir
insanın iç dünyasına adım atmaktan korkup; onu dışlamak, “öteki” yapmak daha
mutlu hissettiriyor kendimizi belki de. En iyi yaptığımız şey bu çünkü değil
mi? Daha iyi yapabildiği şeylere sahip olamayan, kendine bir hedef edinememiş
ve ordan oraya savrulan insan, yargılayarak kendi acizliğini kapatmaya çalışır.
Ne bir kazanım var ortada, ne bir amaç. Kendi konumunu gözden geçirme gereği
duymaz ama. Ona göre kendisi mükemmeldir, başarılıdır, sosyaldir, yeteneklidir.
Dışardan baksa, o yargıladığından daha aciz durumdadır, ama işte özeleştiri
yapacak yeteneği bile yoktur. Bununla ilgili şöyle der Bob Marley;
“Parmağınla beni işaret etmeden önce, ellerinin temiz
olduğundan emin ol.”
Kim uğraşacak oysa ki? Ambalaja aldanmayıp, içindekini görmeye
çalışmak kimin umurunda?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder