25 Ağustos 2016 Perşembe

SUICIDE SQUAD / GERÇEK KÖTÜLER


Yazıya geçmeden bir yorumumu belirtmek istiyorum, arkadaş bu filmlerin orijinal isimlerinden sapıp bu kadar saçma isimler bulmak hoşunuza mı gidiyor? Gerçek Kötüler nedir yani? (Teşekkürler teşekkürler…) Artık film yorumu kısmına geçebiliriz.

Anti Kahramanlar, tüm hikayelerde (gerek dizi ve filmler, gerekse de basılı hikayelerde) her zaman olaya heyecan katan, pis pis sırıtmanıza sebep olan, bir yandan nefret etmenize bir yandan da karşı konulmaz bir çekime sahip olan karakterlerdir. En azından benim için bu hep böyle olmuştur. Harry Potter’da Draco Malfoy, The Vampire Diaries’te Damon Salvatore, Leon the Professional’da Stansfield gibi gibi… (ve evet ben her bir karaktere de tek tek aşık olmuşumdur.)
Bu anti kahramanların temelde benzer özelliklere sahip olduklarını görürüz. Acılı bir çocukluk geçirmişlerdir, sevdikleri insanlar onları hep göz ardı etmiştir, kadın karakterler çoğunlukla genç yaşlarında suistimal edilmiş - sonrasında ise buna bir daha izin vermemek adına sert bir havaya bürünmüşlerdir, yok efendim daha fazla güç - daha fazla itibar için gözlerini hırs bürür çünkü çocukluklarında hep sınıfın alay edilen çocuğu olmuşlardır vs. Hep bir dışlanmışlık, hep bir sevgilerinin karşılığını alamama durumu yani. İnsanın kalbi yumuşamıyor mu biraz?

Yaptığım kapsamlı girişten de anlayacağınız üzerine anti kahramanlar benim zayıf noktalarımdan biri ve ben 12 Ağustos’ta visyona giren Suicide Squad’a BA - YIL - DIM! Tamam belki o kadar da bayılmadım (neden olduğunu aşağıda açıklayacağım.) Ama çok sevdim.

Başrollerde Will Smith, Jared Leto, Margot Robbie ve Cara Delevingne yer alıyor. Smith ve Leto ikilisini çok çok severek takip ettiğimi söylemek isterim. Özellikle Jared Leto, daha çocuk yaşlarımda izlediğim How to Make an American Quilt'teki ilk rolü ile ‘’Allah’ım bu ne tatlı çocuk’’ diye ağzımın açık kalmasına sebep olmuştur. 30 Second to Mars da zaten lise dönemlerimde deli gibi dinlediğim bir müzik grubu.

Margot Robbie’yi ilk kez izledim. Daha önceki rollerini bilmediğim için kıyas yapamıyorum, ama Harley Quinn filmin en deli, en tatlı, en ilgi çekici ve en izlenesi karakteriydi bence. Ki kolay da bir karakter değil, bu yönden bakarsak oyuncunun başarılı bir performans sergilediğini söyleyebilirim kendi adıma. Hele ki bir ‘’Pudding!’’ diyişi var. Yok böyle bir tatlılık ^^ 

Delevingne’yi ise birçok kişi gibi ben de popüler dünyadan, sosyal medyadan, çalkantılı aşk yaşantısından vs tanıyorum ama bir yapımda ilk kez izledim. Doğruyu söylemek gerekirse önyargılıydım, ama Büyücü rolünde gayet başarılı olduğunu düşünüyorum. Yani tamam, daha iyisi olamaz mıydı? Olabilirdi tabii ama Delevingne ile de kötü değildi.

Genel olarak filmin konusuna gelirsek… Deadshot, Harley Quinn, Captain Boomerang, El Dablo gibi bir sürü kötü karakterimiz FBI tarafından ‘’İntihar Timi’’ olarak adlandırılan bir ekip haline getiriliyor. Bu ekibi, süper güçler tarafından gelen saldırılarda kullanmak istiyorlar. Ekip, ilk başta bunu kabullenmek istemese de, ekibin kurucusu Amanda Waller’ın türlü tehditleri yüzünden zorunda kalıyorlar.
Filmdeki baş kötümüz (kötünün de kötüsü oluyor sanırım bu durumda) Delevingne’nin canlandırdığı Büyücü yani Enchantress karakteri. 
Enchantress, Dünya’yı hükmetme planları kurarken, İntihar Timi’nin gerçekleştirmesi gereken bir görevi var. İşte biz filmde bu görevi gerçekleştirme serüvenlerini izliyoruz.

Filmi genel olarak çok sevdiğimi yukarda da belirtmiştim. Oyunculuklar iyi, izlemesi eğlenceli, renkli bir film olmuş. Yalnız benim en çok sinirimi bozan şey, NEDEN JOKER’İ DAHA FAZLA GÖREMİYORUZ?!! Joker’i Leto’nun canlandıracağını öğrendiğimde çok sevinmiştim, çünkü böyle deli bir karaktere çok yakışacağını düşünmüştüm. Nitekim de öyle olmuş. Şimdiye kadarki izlemesi en zevkli Joker’di bence. (Bunun sebebi Leto’ya olan hayranlığım da olabilir tabii.) Ama bu film özelinde, ana karakterlerden biri olmadığı için (İntihar Timi’nin içinde yer almıyordu.) çok da fazla göremedik kendisini. Bu benim için filmin eksilerinden biriydi açıkçası. Özellikle Harley Quinn’le birlikte olduğu sahneler bitmesin istedim. Joker’in Quinn’i sahiplendiği ve bu tatlı kıskançlık yüzünden bir adamı öldürüşü var ki sormayın gitsin. (İlişkiye bakış açım kalp ben)



Bunun da dışında, film genel anlamda amacına hizmet etmiyordu bence. Yani elinde ultra güçlü ve ultra kötü bir ekip var. Sen gidip ona tırışka (başka nasıl açıklarım bilemedim) bir görev veriyorsun ve… O görevi başka türlü de hallederdin yani ''bir Superman’e, Batman’e karşı getirseydin ya bu adamları’’ demeden edemiyor insan.
Ama anladığım kadarı ile bu hikaye de seri filmlere bağlanacak ya da karakterler özelinde hikayeler ortaya çıkacak. O zaman daha keyifli hale gelir diye ümit ediyorum. Ben bu haliyle de çok sevdim. İzleyin izlettirin efenim.


Unutmadan, filmin soundtrack’lerinden Heathens adlı parçayı da şuraya bırakıyorum. Filmi izledikten sonra açıp açıp dinlenesi <3


2 Ağustos 2016 Salı

Şimdi Bahama'larda Olmak Vardı!




Yüksek sıcaklık ve nem yoğunluğunun beraberinde bunaltan havalar, sabah yumuşacık yatağınızdan kalkıp Anadolu'dan Avrupa'ya geçmek suretiyle işe gelmek zorunda olmak, Snapchat ve Instagram gibi sosyal medya uygulamalarında arkadaşlarınızın yaptığı deniz kenarı paylaşımlarını görmek... Sizce de hayat fazlaca ağır davranmıyor mu bize son günlerde?

Sizlerle bir hayalimi paylaşmak istiyorum sevgili dostlar! İşmiş, güçmüş, İstanbul'un bunaltıcı sıcağı ve trafiğiymiş bir kenara bırakın.. Birbirini itip kakan, toplumsal görgü kurallarından bir haber insancıkların olduğu otobüs, metro ve metrobüsleri de unutun. (evet son zamanlardaki takıntım bu.)
Gelin sizlerle Bahamalar'a gidelim! Birkaç metre ilerinizde turkuaz rengi deniz olsun. Şezlonga uzanmışsınız, tepenizde dev yapraklardan oluşan bir şemsiye. Hafif hafif esen bir rüzgar eşliğinde, güzellik uzmanı iki kadın size manikür ve pedikür yapıyor. (cinsiyete ve tercihlerinize göre bu kısmı kişiselleştirebilirsiniz tabii. Manikür, pedikür yerine masaj da yapıyor olabilirler. Ya da güzellik uzmanı iki kadın yerine harika vücutlu, Yunan Tanrısı masözler de yer alabilir hayallerinizde :P
Gözleriniz kapalı rüzgarı hissedip deniz kokusunu içinize çekerken, en sevdiğiniz parça da hafif hafif arka planda çalıyor olabilir. Son olarak ise bol buzlu, nane yaprakları ve limon dilimleri ile lezzetlendirdiğiniz bir cin toniği de uygun bir yere ekledik mi tamamdır!!

Son haftalarda ne zaman bunalsam, sıkılsam, hiçbir şey yapmadan saatlerce oturmak istesem bu hayale tutunuyorum. Arkadaşlarımın ''Sanki her gün Bahamalar'dasın'' diye dalga geçmelerine aldırmadan, birkaç dakika bu hayalle kendimi avutuyorum. Bana iyi geliyor. Gün boyu, günün getirdiklerine kafayı takıp canımı sıkmak da bir şeyi değiştirmiyor sonuçta.

Hayat çok çabuk geçiyormuş sevgili dostlar. Daha dün gibi üniversiteye başladığım gün. Canımız istemezse derse gitmezdik, final çıkışı denizde alırdık soluğu. Ne vardı da iş hayatı başladı, yapmamız gereken işler elimizi ayağımızı bağladı ben de bilmiyorum. Tek bildiğim anın tadını, mümkün olan en iyi şekilde çıkarmaya çalışmak. Dilerim bu günleri de aratan günleri görmeyiz. Zamanla daha iyi olur her şey, daha keyifli yazlar, eğlenceli kışlar yaşarız.

Yazının sonunda, hayallerinize eşlik etmesi için şu parçayı dinleyebilirsiniz. Ben çok severim ^^




Günün Sonunda Duygularımız Kurtaracak Bizi, Güzel Bakmaktan Vazgeçmek Neden?

Bir konu hakkında duygu yoğunluğum hat safhaya ulaştığında; yazmayı ve hissetiklerimi / düşündüklerimi bir kişi ile bile olsa insanlar...