6 Nisan 2014 Pazar

KOÜ'de Son Sene

Gün geçmiyor ki, bir üniversite öğrencisi daha son senesinde depresyona girmesin. Yalnız değilim biliyorum; çevremdeki herkes bir yandan gelecek kaygılarıyla, bir yandan özgürlüğe kavuşacak olmanın heyecanıyla dolu.
Nereden başlasam? Önce avantajlarına mı değinsem bu bitişin; yoksa dezavantajlarına mı?
Heey gidi dört sene... Üniversiteyi kazandığım 2010 senesi dün gibi aklımda. Kocaeli Üniversitesi'ni kazandığım için çok üzülmüş ve deli gibi ağlamıştım. Çünkü; gerek dershane öğretmenlerim, gerekse tercih kılavuzu bana İstanbul içinde bir okulu kazanabileceğimi söylüyordu. Velhasıl kelam, öyle ya da böyle gözyaşlarımdan arınıp, bu yeni dünyayı beklemeye koyuldum. En azından gazetecilik bölümünü kazanabildiğim için mutluydum. Okulun ilk günü... Biraz heyecan, biraz endişe, tereddütler bir yandan... Nitekim, geç kalmış olmanın da etkisiyle yanlış sınıfa bile girmiştim. Hem de dersin ortasında :)
Derken, film makarası çok hızlı sarıldı ve okulun bitişi için son üç ayı bekliyoruz. Ne zaman geçti o kadar dönem, nereye kaydettik o kadar anıyı bilmiyorum. Şunu gönül rahatlığı ile söyleyebilirim ki; içim buruk ayrılacağım buradan. Üniversite yaşamının bana kattıklarına müteşekkirim. Her şeyden önce, ilk gün okula adımını atan çocuk, bir yetişkin artık. Hayatı, sosyal ilişkileri, farklı kültürleri, farklı inançları, sorgulamayı öğrendi. Çok güzel dostlar edindi. Çok güldü, biraz ağladı, susmaması gerektiği zaman sustu belki ama ne zaman sesini çıkarması gerektiğini de öğrendi zamanla. Ortaokul ya da lisede taktığı pembe gözlükleri, üniversite sıralarında çıkardı. O yüzdendir ki; akademik kariyerin yanında, kendimizi tanımamız için de üniversite eğitiminin çok gerekli olduğunu düşünüyorum.
Dört seneyi arkada bırakmak, mezuniyet sonrasına endişeyle yaklaşmak kolay değil biliyorum. Bu durumu ben de çok düşünüyorum, dertleniyorum. "İş bulabilecek miyim, binlerce mezun var, kendimi daha fazla geliştirmem gerekiyor, hangi alana yönelmeliyim, hemen çalışma hayatına atılmak istiyor muyum... ? " Bu sorular hepimizin kafasını meşgul ediyor; ama olaya bir de olumlu yönden bakmayı deneyelim. Sonuçta iyi-kötü üniversiteden mezun oluyoruz illa ki bir iş buluruz. Devamında kendimizi farklı açılardan geliştirebiliriz. Kişisel zevklerimize, beklentilerimize yönelik adımlar atabiliriz. Ne bileyim; belki bir dil kursu, bir sertifika programı, kişisel gelişim kursları... Artık ayağımıza dolanan, kafamızı meşgul eden o "okul" düşüncesinden, derslerden, ödevlerden, zorunluluktan kurtuluyoruz. Ortaokuldan sonra biliyorduk ki liseye gidecektik, liseden sonra üniversite. Şu an ise bizi bekleyen hayat. Ne istiyorsak onu gerçekleştirmek için var yollar önümüzde. Diyeceğim şu ki; derin nefes alın ve yaklaşan bahar günlerinin tadını çıkartın. Katılacaksanız; mezuniyet partileriniz için hazırlıklara başlayın, okul bittikten sonra deneyebileceğiniz seçeneklere odaklanın, kendinize zaman ayırın... Tabii; benim gibi bitirme projenizi bu günlere bırakmadıysanız. He bıraktıysanız, son günlerimizde bu projelerle delirmemeyi umuyorum hepimiz adına :)

2 Nisan 2014 Çarşamba

Do Ga Ni \ Sessizlik

Yer; Güney Kore'nin Mujin şehri. Sene 2005. Ödüllü bir sağırlar okulunda geçiyor hikayemiz. Yeni atanan sanat öğretmeni; öğrencilerinin asık suratlarına ve ürkek bakışlarına ilk zamanlar anlam veremese de, zamanla işin iç yüzündeki şiddeti ve istismarı çözmeye başlıyor. Ne acı ki; bu mücadelede yanında yer alacak kimseyi bulamıyor. Kendi öz annesi bile, kulaklarını ve gözlerini kapatıp işine devam etmesini söylüyor ona. Bir yandan geçim mücadelesi ve hasta kızının sağlık sorunlarıyla ilgilenmeye, diğer yandan ise öğrencilerini bu utançtan ve zorbalıktan kurtarmaya çalışan öğretmenimizi sor zamanlar yaşarken izliyoruz. 2011 yapımı filmin yönetmenliğini Hwang Dong-Hyuk, başrolünü ise Kore Sinemasının başarılı ismi Gong Yoo üstlenmiştir. Hatta Yoo; filmle ilgili şu sözleri söylemiştir bir röportajında: "Bu filmde oynamasaydım, neden oyunculuk yaptığıma dair şüphe duyardım."
Film, gerçek bir hikayeye dayanıyor. Durdurulan dava, filmin vizyona girişinden sonra tekrar açılmış.
Mujin ya da Seul... Pekin, Tokyo, Londra, Washington, İstanbul, Urfa, Mardin... Engelli ya da engelsiz, kavramların hiçbir kıymeti yok. Bu filmde yaşananlar, gerçekleşen sıkıntıların sadece bir kısmı. Dünya'nın her yerinde bu ve benzeri sıkıntılar yaşanmıyor mu? Çocuk istismarı nasıl bir suçtur? Nasıl bir gözü dönmüşlüktür? Nasıl bir sapkınlıktır? Nasıl sızlamaz insanın vicdanı? Akla-mantığa sığmıyor gerçekten. Bizim ülkemizde de ne yazık ki çok sık gerçekleşen durumlar bunlar. Bu hastalıklı zihniyetleri engellemek yerine destekliyor bizim yargı gücümüz üstelik. Şu replik, çok tanıdık gelmiyor mu size de;
"9 yaşındaki bir çocukla bir yetişkin nasıl birlikte olabilir? Olsa bile, çocuğun rızası gerekmez mi?!" 


1 Nisan 2014 Salı

Potter Severlere Müjde!

"Harry Potter Ve Felsefe Taşı" adlı kitapla 97 senesinde başlayan serüvenimiz; devamında altı kitapla ve bunu takiben sekiz filmle 2011 senesine kadar devam etti. Bir Potterhead(Harry Potter fanlarına verilen isim) olarak söyleyebilirim ki; bu serüvenin son bulması ister istemez bir hüzün yarattı bende. Çünkü; hikaye her ne kadar mutlu bir sona ulaşmışta olsa, 10 sene boyunca hayatımda önemli yer tutmuş o büyülü dünyaya veda etmek istemiyordum.
Neyse ki, güzel haberler Warner Bros yapım şirketinde geldi. Çekim tarihlerinin henüz kesinlik kazanmamasıyla birlikte, Harry Potter döneminin yedi sene öncesinde gerçekleşecek bir hikayeyi, sinemaya uyarlamayı düşünüyorlarmış. Hikaye, yine J.K Rowling tarafından kaleme alınacakmış. Ayrıca, hikaye üçleme olarak düşünülüyormuş. Yani bu durumun Yüzüklerin Efendisi-HOBBIT ilişkisine benzediğini söyleyebiliriz. Şahsi kanaatim bu yeni serinin Harry Potter serisinin yerini dolduramayacağı yönünde olsa da, Hogwarts dünyasından tamamen uzak kalmaktan iyidir. Hem belki kim bilir; Dumbledore, McGonagall, Snape, Lily-James Potter, Hagrid gibi karakterleri de görmemiz mümkün.

Kaynak: http://www.sinemalar.com/haber/3937/harry-potterdan-yan-filmler-geliyor

Günün Sonunda Duygularımız Kurtaracak Bizi, Güzel Bakmaktan Vazgeçmek Neden?

Bir konu hakkında duygu yoğunluğum hat safhaya ulaştığında; yazmayı ve hissetiklerimi / düşündüklerimi bir kişi ile bile olsa insanlar...