2 Ağustos 2012 Perşembe

Lise Komedisi


“Nasıl geçti habersiz, o güzelim yıllarım
Bazen gözyaşı oldu, bazen içli bir şarkı...”


Bugünkü yazım; üstteki dizelerden de anlaşılacağı gibi kaynağını geçmişten alıyor. Geçmişe özlemden. Bahsettiğim geçmiş ise “lise yılları”.
Yazıyı yazmamda belki de en büyük etken dün üstüste izlediğim iki lise komedisi filmi. Büyüdüğümü hissettim, bir zamanlar lanet ettiğim o günlere artık dönemeyecektim, ütülemeye üşendiğim o üniformayı artık giymiyordum, sabahki zoraki uyanmalar yoktu, makyaj yapmak bile zevkli değildi Ayten Hocaya yakalanma korkusu olmadan...  Evet; benim komedimin hayat bulduğu yer “Ümraniye Lisesi”ydi. Nefret ettiğim Ümraniye ilçesinin en ana caddelerinden birinin üstünde, kızlarının Ümraniye lise modasını oluşturduğu, erkeklerinin kasım kasım kasılıp okul bahçelerinde modelvari yürüyüşleriyle tanındığı, kavgasız haftasının olmadığı, derse girmeden önce sıra olurken bile büyük eğlencelere ev sahipliği yapan canım okulum.
İlk gün okula gitmeye utandığımı hatırlıyorum. O kadar güzel kızlar, o kadar yakışıklı erkekler vardı ki girişte. Ben daha çocukluğu pürüzlenmemiş, ayakları yere sağlam basmayan bir küçük kızcağız. Herkes öylesine emindi ki kendinden  benim okula girmem için annemin devreye girmesi gerekmişti. Evet,  lisenin ilk günü beni okula annem götürmüştü J
Neyse ki içeriye girdiğimde ortaokuldan arkadaşlarımı bulmuştum da ürkekliğimi çabuk atlatmıştım. Bilenler bilir, lisede birkaç kişilik arkadaş grubuna sahip olmak büyük bir armağandır. Daha güçlü, daha yenilmez, daha güzel ya da daha yakışıklı hissedersin kendini. Zamanla o arkadaşların bazıları daha da çok yer eder kalbinizde, bazıları ise yerini daha sağlam arkadaşlara bırakır. Birlikte aşk acısı çektiğiniz, birlikte eğlendiğiniz, birlikte kurallara karşı gelmeye çalıştığınız, birlikte cezalandırıldığınız, birlikte kıskandığınız, birlikte yaşadığınız arkadaşlarınız.
Lise demek öğrenmek demek, isyan etmek demek, kendini kabul ettirme çabası demek, acı çekmek demek.

“Liseye gitmek istemiyorsun ama, en güzel acılar lisede çekilir. Kaçıracağın onca acıyı düşün.” Der yeğenine Frank “Little Miss Sunshine”da.

Bir düşünsenize ne kadar acıklı günler yaşamışız cidden. En büyük derdimin sevdiğim çocuğun yeni kız arkadaşı olduğunu zannederdim. Onunla geçireceğim bir günü, hayatımın geri kalanına yeğelerdim. Zaten, o zamanlar şimdiki kadar kendiyle barışıkta değildim, ağlamalarla zırlamalarla başetmeye çalışırdım o büyük acımla. Arkadaşlarım da aşıktı benim gibi. Bazısı haftada bir sevgili değiştirirken, bazısı  benim gibi yıllarca aynı insana sadık kalmıştı. Kısaca hepimiz aşıktık o dönem. Bir de işin en komik kısmı isim takmalar vardı. Gerek arkadaşlarımıza gerekse sevdiğimiz insanlara taktığımız isimler, yıllar sonra bile popülaritesini korumakta. Sevdiğim insan kırmızı mont giyiyor diye “Kırmızı Pırıltı” dediğimi hatırlıyorum. O zamanlar “Kopuk, Keş, Hurdacı, Piko” diye seslendiğimiz arkadaşlarım ise ayrı bir dünya. Hala aramızda geçer bunların esprisi. Nasıl geldim bu günlere inanın bilmiyorum. Nasıl da geçti göz açıp kapayıncaya kadar koca 4 sene?


Çok özlediğim için, hatırlamak ve hatırlatmak istediğim için biraz uzun oldu bu sefer. Şunu da söyleyip bitirmek istiyorum, lise hayatınız pişmanlıklarla dolu olmasın. İçindeyken çok cazip gelmeyebilir; ama sonrasında burnunuzun direği sızlıyor inanın. Keşke diyorum tekrar dönsem daha çok emin olsam kendimden, gidip açılsam o sevdiğim insana,  o zaman korkup yapmadıklarımı yapsam... Yine de her şeyiyle yaşanmaya değerdi o günlerim. Mutlu sonla bitti benim lise komedim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Günün Sonunda Duygularımız Kurtaracak Bizi, Güzel Bakmaktan Vazgeçmek Neden?

Bir konu hakkında duygu yoğunluğum hat safhaya ulaştığında; yazmayı ve hissetiklerimi / düşündüklerimi bir kişi ile bile olsa insanlar...