25 Aralık 2014 Perşembe

Ne dinliyorum?


Müzik dinlemek; benim için yemek, içmek kadar önemli bir aktivite. Sokakta yürürken, evi süpürürken, yemek yerken, saç düzleştirirken, hatta duş alırken bile müzik çalarım hep yanımdadır ^^
Arkadaşlık ilişkilerimde de belirleyici bir faktördür bu mesele. Ortak müzik zevkimiz ve bu doğrultudaki paylaşımlarımız daha keyifli, daha eğlenceli vakit geçirmemize yardımcı olur. Üniversite dönemindeki ev arkadaşımla (Zeynep, kulakların çınlasın karşim ^^) deli gibi müzik dinlerdik mesela. Sabah kalkar kalkmaz, favori radyo istasyonumuzun sitesini açar; öyle kahvaltı hazırlamaya başlardık. Bir yandan şarkılara eşlik eder, bir yandan da her ne yapmamız gerekiyorsa onu yapardık. Bu da kesmezse, oturup saatlerce klip izler, deliler gibi dans ederdik... Ben de bu yazımda, hayatımda bu kadar büyük yer tutan bir aktiviteyle ilgili paylaşım yapmak istedim. Ruh halime göre değişir benim dinleme listem. Sabahları daha hafif, daha sofistike parçaları tercih ediyorsam mesela, dinç olduğum zamanlar daha hareketli parçaları tercih ediyorum. Oluşturacağım listeyi, Korece ve Korece olmayan olarak ikiye ayırmam daha doğru olacak sanırım. Keza, yüzdeye vuracak olursak bu aralar dinlediklerimin büyük çoğunluğu Koreceden oluşuyor ^^ (Burada K-pop tabirini kullanmak istemedim, çünkü bu tabir; Kore müzik sektörünü ucuz bir sektörmüş gibi gösteriyor bence.)

Korece

  • Junhyung (fom Beast) - Flower 

  • Ailee - Heaven 
  • IU - The Story Only I Didn't Know

  • Big Bang - Blue
  • Taeyang (from Big Bang) - Eyes, Nose, Lips \ 1 A.M
  • T-ara - Cry Cry
  • Infinite - Back
  • Suzy - Don't Forget Me \ I Still Love You
  • Yo Seob (from Beast) - Caffeine
  • JYJ - In Heaven


Korece Olmayan

  • Christina Perri - A Thousand Years 
  • One Republic - Good Life
  • Paramore - Misery Business
  • Mor ve Ötesi - Uyan
  • Leighton Meester with Dana Williams - Dreams
  • Cyndi Lauper - Girls Just Wanna Have Fun
  • Green Day - Wake Me Up When September Ends
  • Glee - Total Eclipse Of The Heart
  • Pixie Lott - Broken Arrow
  • Blue - Break My Heart



22 Aralık 2014 Pazartesi

Leighton Meester \ Heartstrings



"Leighton Meester'i nasıl bilirsiniz?" Ya da bilir misiniz?

Kendisi en bilinen şekilde; Gossip Girl adlı dizinin Queen B'si, Chuck Bass'in biricik sevgilisi, Blair Waldorf'u. Bununla birlikte Adam Sandler, Gwyneth Paltrow gibi başarılı isimlerle çalışmış; Country Strong, That's My Boy,Like Sunday Like Rain, Life Partners gibi başarılı filmlerde yer almış, ünlü modacı Vera Wang'in Lovestruck parfümünün de yüzü olmuş bir oyuncu. The O.C'den hatırlayacağınız Seth Cohen'imiz Adam Brody'yi kaptığını da belirtmekte fayda var.
Neyse, tüm bunların yanında; oyunculuğu kadar bilinmese de şarkı da söylemekte Meester. Geçmişteki pek başarılı olmayan denemelerinin ardından (ben geçmiş parçalarının da çoğunu severek dinliyorum), yakın zamanda "Heartstrings" diye bir parçayla döndü, ki bence muazzam. Bu tarzın Lei'ye çok yakıştığını düşünüyorum. Bana biraz Lana Del Rey'i hatırlatıyor sound olarak, bohem bir havası var.



Heartstrings dışında, yine yakın zamanda yayınlanan Dana Williams düeti "Dreams" coveri var.


Bu iki parça hoşunuza gittiyse, Country Strong için seslendirdiği "A Little Bit Stronger" ve "Words I Couldn't Say" de şiddetle tavsiye. Go Lei!

28 Kasım 2014 Cuma

Ders 1: Kpop'a Giriş

Diyebilirsiniz ki, biz ne yapalım Kpop'u? Korece mi biliyoruz, nesini anlayacağız o şarkıların? Hem onlar ne öyle küçük küçük, hepsi aynı gözüküyor. Kalitesiz uyduruk uyduruk şarkılar vs. vs.

Bu tarz yorumları çok duydum ve her görüşe saygım var. Ben yoluma bu kültürü seven ya da en azından keşfetmeye eğilimli olan kişilerle devam etmek istiyorum. Ben de bu kültürü bu senenin başında tanıdım daha, sitelerden birinde dolanırken Always, Only You çıktı karşıma. İzler izlemez aşık oldum. So Ji Sub ve Han Hyo Joo, bu bağlamda benim için çok özeldir. (Filmin başrol oyuncularından bahsediyorum.)
Dizi ve sinema dünyasını takip etmeye başladım; ancak kpop zaman kaybı geliyordu bana. Zaten anlamıyordum ne dediklerini ve gerçekten de hepsi birbirine benziyordu. Başlarda ayırt edemediğim grup üyelerinin, şimdi en ufak değişikliklerini farkediyorum o ayrı konu. Kpop dinlemeye JYJ ile başladım ben. Missing You'da Yoochun'u keşfettim, hakkında daha fazla şey öğrenmek istedim derken... Get Out ise, grubun dinlediğim ilk şarkıları. Bu paylaşımı yapma amacıma gelirsek; başta benim de yaşadığım gibi Kpop'a önyargılı olan ya da bu dünyayı hiç keşfetmemiş olan kişilere nacizhane tavsiyelerde bulunmak. 

O zaman ilk olarak JYJ: Üyeler Jaejong, Yoochun, Junsu. Grup, Kore'nin gelmiş geçmiş en çok ses getirmiş gruplarından TVXQ'dan ayrılan üç üyeyle oluşmuş. Ayrılığın sebebi ise, SM Entertainment adlı şirketin üyelere yaşattığı zor şartlar olarak özetlenebilir. Konu çok derin, daha ayrıntılı bilgi için başka sitelere yönlendiriyorum sizleri. TVXQ, hala yoluna iki kişi devam etmekte. Ben iki grubu da dinlemekle beraber, JYJ başta da dediğim sebeple özel bir yere sahip. Ayrıca ayrıldıkları şirketin müzik endüstrisi üzerinde kullandığı denetim sebebiyle, grup şu an yasaklı konumda. Programlara ve ödül törenlerine katılamıyorlar yani. Buna rağmen albüm satışlarında, listelerin en üstlerinde yer alıyorlar. Şarkı, Get Out



BEAST: JYJ'i ne kadar çok seviyorsam, bu grubu da o kadar çok seviyorum sanırım. Hepsi birbirinden başarılı üyelerin. Junhyung, Yoseob, Gikwang, Hyunseung, Dongwoon ve Dujoon. Paylaşacağım şarkı 12.30, grubun 5.yıllarına özel olarak daha geçtiğimiz ay yayınlandı.


Miss A: Kız gruplarının arasında en sevdiğim grup. Miss Asia'yı temsil ediyorlar isim olarak. (İki Kore'li, iki Çin'li üye.) Kendilerinden çok daha başarılı gruplar da var evet ama neden bilmem Miss A daha gerçek geliyor bana. SuzyMinJia ve Fei isimli dört üyeden oluşuyor. Kendilerini Good Girl Bad Girl isimli ilk parçaları ile tanıdım ve onu paylaşacağım sizlerle. Ama Hush genelde daha çok sevilir, ilginizi çekerse ona da bir göz atabilirsiniz.


BIG BANG: Uzun bir süre bir türlü sevemediğim bu grubu, bir canlı performanslarından etkilenerek dinlemeye başladım. Benim uzun süre sevemediğime bakmayın, Kore'nin en sevilen grubu desem sanırım yanlış olmaz. G-Dragon, Taeyang, T.O.P, Seungri ve Daesung üyeleri. Blue ise çok severek dinlediğim şarkılarının ismi.


Yine Big Bang'den Taeyang'ın şu parçası ise bence muazzam. Eyes, Nose, Lips.


IU: Yine çok geç keşfettiğim ama şu an şarkılarını deli gibi dinlediğim, dünya tatlısı kızımız kendisi. Ufak tefek olmasının aksine, çok güçlü bir sesi var. En sevdiğim şarkısı, Only I Didn't Know.


Henry: Kendisi, Super Junior isimli bir grubun üyesi ama ben grubu takip etmiyorum. Henry ise solo albümüyle keşfettiğim, 7 dil bilen, keman ve piyano çalıp aynı zamanda da dans edebilen yetenek abidesi bir sanatçı. Trap ise çok severek dinlediğim şarkısı.


Bunların dışında 2PM, Girl's Day, 2NE1, Girl's Generation, EXO, Infinite de başarılı isimler. Çok uzatmamak adına kısa kestim, hepsinin birbirinden başarılı parçaları var gerçekten. Şiddetle tavsiye edilir.



24 Kasım 2014 Pazartesi

Karşınızda Zeki Müren


Zeki Müren; sevelim ya da sevmeyelim herkesin hakkında az çok bir şeyler bildiği, şarkılarını duyduğunda hiç olmazsa birkaç cümlesine eşlik edebildiği, etkisi yaşadığı dönemin sonrasında da süren eşsiz bir sanatçı.
Yapı Kredi Kültür Merkezi'nde, geçtiğimiz günlerde açılan 'İşte Benim Zeki Müren' sergisi ise, bizlere sanatçıyı daha yakından tanıma fırsatı sunuyor. Hepimizin sanatçı kişiliği ile tanıdığı Müren'i bir birey olarak yorumlama şansına erişiyoruz.
Zeki Müren kimdir, nasıl bir çocukluk geçirmiştir, nelerden hoşlanır, neleri sevmez, garip huyları nelerdir...? Fotoğrafların yanında yer alan sanatçıya ait kişisel notlar, kimlik belgeleri, yakınlarının yazdığı mektuplar, sahne kostümleri, hayran hediyeleri gibi birçok nesne ile daha yakından tanıma şansına eriştiğim sanatçıyı ben çok sevdim. Ne kadar ince düşünceli, saygılı, sevgi dolu bir insan olduğunu görmüş oldum. Onun hakkında okuduğum hikayeler; tebessüm etmemi sağladı, zaman zaman ise hüzünlendim. Keşke daha fazla kalabilseydi aramızda dedim. Yıllarca hiç kahvaltı etmemiş mesela Zeki Müren. İçkisine hiç buz atmamış, serinlemek için elinde tutarmış. Sahne programlarını büyük bir titizlikle hazırlarmış, öncesinde ve sonrasında sahne alacak isimlerden, hangi şarkıda hangi kıyafeti giyeceğine kadar tüm detaylarla kendisi ilgilenirmiş.
Çocukken erkeklerle anlaşamazmış, onunla dalga geçmelerine katlanamazmış. Kız çocuklarıyla arkadaşlık eder, bez bebekleriyle oynarmış.
İşte burada, çok dikkat çekici bir özelliği ile de çıkıyor karşımıza Müren. Günümüzde bile LGBT hareketleri hoş karşılanmıyorken, insanlar farklı eğilimleri nedeniyle toplımdan dışlanıyor hatta şiddete maruz kalıyorken; o yıllarda toplumun her kesimi tarafından sevilen, takdir edilen bir insan olmayı başarmıştır. Peki nasıl?  Bu konuyla ilgili edindiğim çok farklı bir hikayeyi de paylaşmak istiyorum; bir grup eli sopalı kişi, dövmek için Zeki Müren'i bekliyor. Konser alanına geldiklerinde bu grubu görenler, arabadan inmeye çekinirken Müren iniyor ve o adamlara yöneliyor. 'Hoşgeldiniz, buyrun hepbirlikte konserime davetlisiniz.' diyor. O eli sopalı adamlar, ellerindekini bırakıp en önden konseri izlemeye gidiyorlar. İşte sevgi dolu kalbi ve cesareti ile o dönemde bile olduğu gibi sevildiğini, kabul edildiğini görüyoruz.
Yine dikkat çekici bir özelliği ise, Müren'in müzikal anlamdaki yeteneğinin dışında, resim ve edebiyat gibi sanat dallarında da çok başarılı olduğu. Mimar Sinan döneminden kalma çalışmaları yer alıyor sergide; ki bu çalışmalar bu dönem için bile oldukça modern, oldukça iddialı.
Keyifli zaman geçirmek ve Zeki Müren'in benzersiz dünyası ile tanışmanız için tavsiye edebileceğim sergi, 20 Aralık tarihine kadar açık ve ücretsiz.










6 Kasım 2014 Perşembe

Üniversitenin Ardından

Üniversiteden mezun oluşumun üzerinden birkaç ay geçti. O savsak savsak dolandığımız, dünyanın en saçma konularından tutun da kuantum fiziğine kadar derin konuları konuşarak saatlerimizi harcadığımız, durup durup delicesine gülüp alakasız konulara hunharca üzüldüğümüz günleri şimdiden çok özledim. Psikolojik bozukluklara yol açan sınav dönemlerini, sürekli arkasından atıp tuttuğumuz danışmanımızı bile özledim gerçekten, kendime hayret ediyorum.
Çalışma dünyası çok mu korkunç peki? Yani yoo… Henüz bu sorunun cevabını verebilecek kadar uzun kalmadım bu dünyada. Belki de henüz çok yeni olduğum için bu bocalamam. Yeni insanlar tanıyorsunuz, hepsi birbirinden farklı. Neyi severler, nasıl şeylerden hoşlanırlar bilmiyorsunuz. Ne derecede disiplinliler, ne şekilde davranmanızı istiyorlar bilmiyorsunuz. Bunun da ötesinde; isterseniz üniversitede dereceye girmenizi sağlayan mükemmel notlara sahip olmuş olun, aslında ne kadar eksik olduğunuzu fark ediyorsunuz iş dünyasında. Övünmenizi sağlayan, ‘donanım’ olarak kabul ettiğiniz hiçbir özelliğiniz burada işe yaramıyor. Hep daha fazlasına sahip olmanız gerekiyor. Çevrenizde daha fazlasına sahip olan insanlar, sizin eksik hissetmenize sebep oluyor. Kimseyle değilse bile, kendinizle bir mücadeleye girişiyorsunuz. Hata yapmaktan korkuyorsunuz, bu korku gerçekleştireceğiniz başarıları da gölgeliyor belki de.
Sabredip, zamanla her şeyin daha iyi olacağını hayal ediyorsunuz. Kendinizi geliştireceğiniz, başarılı işlere ve ilişkilere sahip olacağınız bir gelecek düşlüyorsunuz.


22 Ağustos 2014 Cuma

Hatalardan Ders Çıkartılmıyor, Öyle Zamanla Da Geçmiyor

Hata yapmak insanlara mahsus derler. İnsan hata yapar, pişman olur, ders çıkartır... Zamanla ne yapıp ne yapmaması gerektiğini öğrenir.
Her zaman düzgün bir insan olmaya çalıştım. Dürüst olmaya, sevgi dolu olmaya, hak yememeye, paylaşmaya, insanları kırmamaya çalıştım. Beni yetiştiren harika aileye layık olmaya çalıştım. Arkadaşlarım için iyi bir arkadaş olmaya çalıştım. Yeri geldi kendi kendimi harap ettim; ama hep o düz çizgiyi korumaya çalıştım. Ne kadar çalışıp çabaladıysam, o kadar tökezledim. Yokuş aşağı yuvarlanırken doğrulmam daha güç oldu her seferinde. Her tökezleyiş biraz daha acıttı canımı. Kendime açtığım yaralarım daha belirgin bir hal almaya başladı.
İnsan hata yaptıkça öğrenmiyor aslında. Yaptığı hatalar o kadar acıtıyor ki canını; o acılara bir yenisini daha eklemeye korkuyor. Belki de o yaralar hiç iyileşmiyor. 
İnsan hata yapar, zamanla unutur derler. Bunlar; acı çeken birine karşıdan bakıp söylenecek laflar. Empati kurmaya çalışırız ya hani hep. O iş öyle olmuyor işte; hatalarından duyduğu pişmanlık yiyip bitiriyor insanı. Kalbine bindirdiği yükü taşıyamaz oluyor zamanla. En kötüsü de; insan korunaklı bir dünya yaratmaya çalışırken kendine; en çok kendi canını yakıyor. Kendiyle barışması daha uzun zaman alıyor. Hep kendine kaçıyor insan. İçini kendiyle doldurmaktan daha fazlası gelmiyor elinden.*

*Yekta Kopan \ Becerikli Bay Kerim İnal


12 Ağustos 2014 Salı

Bu İşte Bir Yalnızlık Var

Bu İşte Bir Yalnızlık Var, uzun zamandır izlemek isteyipte ertelediğim bir filmdi. Geçenlerde izleyebildim ve kesinlikle beklentilerimin ötesinde bir film olduğunu söyleyebilirim. Daha önce fragmanını izlemiştim, iki insanın yasak aşkının anlatıldığını düşünüyordum ki film çok daha derin bir hikayeye sahipmiş. Yönetmenliğini Hakan Ketche'nin yaptığı film; Tuna Kiremitçi'nin aynı adlı kitabından bir uyarlama. Engin Altan Düzyatan, inanıyorum ki tüm kadınların beğenerek izlediği bir oyuncu. En azından ben henüz "beğenmiyorum" diyen kimseyi görmedim. Başarılı oyunculuğunun yanında; etkileyici tavırları, ağzı, burnu, boyu, posu... Öhöm öhöm! Maşallah diyelim.Özgü Namal ise; zaten beğendiğim bir oyuncudur ve bu film boyunca da çok tatlıydı. Ne kadar güzel olduğunu düşünmekten kendimi alamadım. Oyunculuğu çok duruydu, zorlama olan tek bir sahne yoktu. Hikayesinden bahsetmemiz gerekirse; Mehmet, eşinden boşanmış ve bu evliliğinden sahip olduğu kızına son derece bağlı bir adamdır. Önceden bir rock grubunun üyesiyken, şu an müziğe eğilimli gençlere gitar eğitimi vermektedir. Alt kat komşusu Ayşe; uzun zamandır arkadaşlık yaptığı, eşiyle problemler yaşayan bir kadındır. Eşinin, bir tartışma sonrası evi terketmesi ve uzun süre geri dönmemesi üzerine; Mehmet ile birlikte onu aramaya koyulurlar. Daha fazla zaman geçirmeleri, Mehmet'in duygularını sorgulamasına sebep olur. Devamı filmde... Ama şunu söyleyebilirim ki; gayet keyifli, müzik dolu bir hikaye sizleri bekliyor. Sahnelerin geçtiği mekanlar da oldukça çarpıcı ve seyir keyfini arttırır nitelikteydi. Özellikle bir Anadolu Yakası sakini olarak; Kadıköyde önünden geçtiğim, arada oturup bir şeyler içtiğim tanıdık yerleri görmek hoş bir duyguydu. Bozcaada'nın yeşilini görmekte bu yaz günlerinde iyi gelebilir. 
Müzik demişken; Harun Tekin'den "Bu İşte Bir Yalnızlık Var" ve Atiye'den "Yeter" filmin dinlenmesi gerekenlerinden. 


Günün Sonunda Duygularımız Kurtaracak Bizi, Güzel Bakmaktan Vazgeçmek Neden?

Bir konu hakkında duygu yoğunluğum hat safhaya ulaştığında; yazmayı ve hissetiklerimi / düşündüklerimi bir kişi ile bile olsa insanlar...