7 Mart 2019 Perşembe

Bizim Birbirimize İhtiyacımız Var #8MART

Hayatta en nefret ettiğim şeylerden biri, insanların düşüncelerini, inandıklarını ve sahip oldukları değerleri görmezden gelerek onlara saygısızlık etmek olsa gerek. Daha fazla nefret ettiğim başka bir şey ise, kadınların hayat boyu karşılaştıkları çifte standartlar. O sebeple sessiz kalamayıp, birkaç kelime yazmak istedim.

Baştan söyleyeyim, amacım asla cinsiyetçilik üzerinden duyar kasmak değil. Zaten amacım cinsiyetçilik yapmak hiç değil.

Sosyal mecralarda, özellikle yaz aylarında ''bu gece barda, gönlüm hovarda'' edalarında yaptığım paylaşımlara aldanmayın. Aslında bundan sadece birkaç yıl öncesine kadar, hayat çok da kolay değildi benim için. Orta okulu okuduğum son yıllarda, ailemin maddi anlamda zor bir sürece girmesi ile kendi başıma vermem gereken bir mücadeleye başladım.Çocuk yaşlarda çok farkına varmıyorsunuz tabii, maddi anlamda kendine yetebilmek ne demek. Liseden mezun olup üniversiye başladığım dönem, yine ailem zor bir süreç yaşadığı ve bana destek olamadığı için, hafta içi okula gidip hafta sonları da stand hostesliği yaparak ulaşım ve beslenme ihtiyaçlarımı karşılamaya çalışıyordum. Ben okula başladığım ilk yıl tren vardı. Ümraniye'den Haydarpaşa'ya, oradan İzmit'e ve oradan da kampüse toplamda 3 saati aşıyordu okula gitmek. Bunun bir de dönüşünü düşündüğünüzde, günlerimin yedi saatini sadece okula gitmek için harcadığımı görebilirsiniz. Şimdi size burada ''eğitim şart'' gibi nutuklar atmaycağım, ancak ben hayatımın akışını değiştirmek için okumam gerektiğine inanıyordum. İkinci yıl eve çıktım, o yaz tatilinde çalışıp, çok beğenerek satın aldığım mobilyalarımın ödemesini, kendi kazandığım para ile yaptım. Satın almam yetmedi, gelip kimse kurmadığı için, oturdum kendi mobilyalarımı kendim monte ettim.
Bundan birkaç yıl önce şehir dışına tatile gitmek bile uzak bir hayalken benim için; ben asgari maaş aldığım bir dönemde iki sene para biriktirip, yurt dışına dil okuluna gittim. Yine gezip tozmak için değil, kendime yatırım yapmak için kullandım o parayı yani.  ''Saçmalama'' diyordu insanlar, kolay mı para biriktirmek? Bir de tek başına, nasıl biriktireceksin? Para biriktirsen, ne yapacaksın kız başına yabancı memlekette tek başına? Okulu da bitirdin, yuva kur artık yetmedi mi okul, okul?  Hayal ettiğin yolda senin elini tutacak kimse olmadığında, o elleri hedefine sıkı sıkı tutunmak için kullanıyorsun. Kadın olman, tek başına olman asla ama asla hiçbir şeyi değiştirmiyor.
Çaresizlikten çok şey öğreniyor insan, ama öğrendikçe de kendi gücünün farkına varıyor. Şartlar zora girdiğinde kaçmayıp, kendisine inanması gerektiğini hatırlaması gerekiyor.

Şimdi bu kendine inanma meselesini ''kadın kendine inanırsa'' olarak güncelleyip kırılımı biraz
daraltmak istiyorum. Çok merak ediyorum, neden sindirilmeye çalışılan, söz söylemek için erkeğin sözünün bitmesini bekleyen hep kadınlar oluyor da erkekler canlarının istediği hayatı yaşıyor? Kadının geçiminden bile erkek sorumluyken; kadın evde yemek yapmak, camlardaki yağmur damlalarını silmek, halıdaki çekirdek kabuklarını süpürmek gibi işlere layık görülüyor? Neden bunları birlikte yaparken, iş konuşmaya geldiğinde de yine birlikte konuşmuyoruz? Neden aynı iş yerinde, aynı işi, aynı performansı göstererek yapıyorken, kadın daha az ödemeye layık görülüyor?  Neden kadın işini çok iyi yapıyor olmasına rağmen, yaptığı işle değil de uzun bacakları ya da iri göğüsleriyle gündeme gelmek zorunda kalıyor? Ya da bir erkeğin 100 kilo olması ''erkeğin balkonlusu'' gibi güzellemelere maruz kalıyorken, kadın 38 bedenin üzerine çıktığında ''saldın kendini, toparlan biraz''a dönüyor iş? Hayır, siz bize sordunuz mu, biz sizi göbekli beğeniyor muyuz mesela? Komik, koca bulmuşsun - evde kalmaktan kurtulmuşsun bir de göbeğine mi laf edeceksin değil mi?

Evet, nasıl ki bir erkeğin benim bedenim hakkında söz etmeye hakkı yoksa, benim de onun göbeğine laf etmeye hakkım yok. Ama o erkek, ben kadın olduğum için değil. Herkesin bedeni kendisini ilgilendireceği için. He bir de şu cinsellik konusu var değil mi, bir kadın olarak ''seks'' demek bile inanılmaz ayıp bir şey çünkü. Çünkü seks ne demek evlenene kadar asla bilmiyoruz. Bırak cinsel hayatı, bir kadın olarak bununla ilgili konuşmak bile seni şu aşağıda sıralayacağım senaryolara illa ki sokacaktır,

Tipik erkek yorumu 1 - Abii bu kesin herkese veriyordur
Tipik erkek yorumu 2 - Yok abi iyi kız hoş kız da, bakire değilmiş ya evlenilmez onunla (karakterin kendisi el değmemiş burada)
Tipik kadın yorumu 1 - Ay görüyor musun hiç utanma arlanma kalmamış bunda da, öpüşmek falan diyor kesin kaşar bu (ama Emre isimli bestfriend'i her hafta başka kız götürürken ona laf etmiyor)
Tipik kadın yorumu 2 - Boşver sen onu, erkekler kullanmak için takılıyor onunla. Onlar eğlenilecek kızlar, evlenmek için bize gelecekler bak görürsün (kadının kadına yaptığı temsili)

Sonra bir de yaşın ilerlemesi ile maruz kaldığımız çifte standartlar var. Erkekten okulu bitirip, askere gitmesi ve iyi bir iş bulması beklenir. Sonrasında beklenen onlar için de genelde evliliktir, ama 25 ya da 45 yaşında olması onun için bir şeyi değiştirmez. Aile büyükleri ''benim oğlum en iyilerine layık'', ahbapları ''kardeşim sana kız mı yok ya takılmaya devam et, illa bir gün evlenirsin'' ve ''bir kadınla ömür mü geçer abi'' türevleri egolarını beslerken; kadın 25'i geçtiği zaman ''sen ne zaman evleneceksin'' baskılarına maruz kalıyor. Üstelik okul okuması ya da okumaması da problem değil, çünkü evin geçiminden o değil erkek sorumlu. Bırak evin geçimini, kendi geçiminden de kendisi sorumlu değil ki zaten. Kendi kazandığın parayı, kendi istediğin gibi harcayabilmenin verdiği o tatmin asla önemli değil çünkü. Kendinle gurur duymak mı? Kadın kendisiyle gurur duymasa da olur, kocasına layık olsun; toplumun beklentilerini karşılasın yeter. İsterse kuantum teorisi üzerine çalışmalar yapan bir bilim insanı olsun, önce evde kıymalı kabak dolması yapmayı bilmesi lazım. Adam işten geldiğinde yemeği hazır olsun, sonra masayı toplamaya da yardım etmesin yaysın kıçını otursun. Kadın masayı toplasın, bulaşıkları makineye yerleştirsin, çay demlesin.. Ertesi gün devam eder kuantum fiziğiymiş falan nedir ki.

Geçtiğimiz günlerde bizzat kendim yaşadım şu diyaloğu, not etmeden ayrılmak istemiyorum. Bir arkadaşımla yine ilişkiler üzerine kısa bir konuşma geçti aramızda, bir noktada uzlaşamadık. Tahmin edersiniz, arkadaşım erkek. Hoşuna gitmedi söylediğim, ''sen bu kafayla gidersen yalnız kalmaya mahkumsun'' dedi bana. Kendince şaka yaptığını biliyorum, ya da buna inanmak istiyorum. Ama bu küçük, kısacık diyalog bile gösteriyor ki bazen farkında olmadan öğrendiklerimiz, toplumdan bize aktarılanlar yüzünden kalıplaşmış birçok yanlışın dışına çıkamıyoruz.
Yalnız kalmak, neden bir cezalandırma aracı olarak kullanılıyor öncelikle?
Ben seninle aynı fikre sahip değilim diye neden beni cezalandırmak istiyorsun ya da? Yalnız kalmak, eğer doğru insan olduğunu düşündüğün kimse yoksa, gayet tercih edilebilir. Hatta yanlış bir evlilikten ya da ilişkiden çok daha mantıklı bir karar olur bu. Neden bir kadın olarak, benim yaşam koşullarımdan başka biri sorumlu olmalı hem? Neden sadece ve sadece vakit geçirmeyi sevdiğimiz insanlarla birlikte olamıyoruz ve bunu seçme hakkı da bize tanınmıyor? Aslında genel bir soru, neden bizim fikrimiz sorulmuyor? Ne istediğimizi söyleyebilmek, neden bir lütuf olarak görülüyor? Çevremde, başı öne eğik kadınlar, genç kızlar görmek beni çok mutsuz ediyor artık. Birine ihtiyaç duymak zorunda olmadan, sadece istediğimiz hayatları yaşayabilelim istiyorum. Kendi giderlerini karşılayamamak, zamanını istediğin gibi kullanamamak, ne düşündüğünü bile söyleyemediğin bir hayatı yaşamak gerçekten çok acı. Fırsat verilirse senin de yapabileceğin şeyleri, senin için bir başkasının yapmasını beklemek zorunda olmak çok acı. Gücü elinde bulunduranın, karşısındaki üzerinde kurmaya çalıştığı hakimiyet ve bunu bir güç gösterisine çevirdiğini görmek çok acı.

Kadın ya da erkek olsun, abi ya da baba olsun fark etmez. İster arkadaş olsun, ister sevgili isterse de eş olsun; bizim birbirimize ihtiyacımız var, evet. Konuşmak için, anlamak için, anlatmak için var. Mutlu anlar yaratmak, yeri geldiğinde derdimize ortak olmak; yeri geldiğinde rakı kadehini tokuşturacak birine ihtiyaç duyduğumuz için ya da arka fonda çalan şarkıyı birlikte söyleyebilmek için var. Birbirimizin üzerinde hakimiyet kurmak için değil.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Günün Sonunda Duygularımız Kurtaracak Bizi, Güzel Bakmaktan Vazgeçmek Neden?

Bir konu hakkında duygu yoğunluğum hat safhaya ulaştığında; yazmayı ve hissetiklerimi / düşündüklerimi bir kişi ile bile olsa insanlar...