saygı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
saygı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Ağustos 2013 Cumartesi

Dersimiz "Din"

"Din" gibi kısacık, üç harfli bir kelimenin bu kadar büyük anlamlar barındırması ne garip değil mi? Eski çağlardan günümüze; din uğruna yapılan savaşlar, katliamlar, antlaşmalar var. Dini temeller üzerine kurulan devletler, toplumsal yapılar mevcut. Tabii ki benim amacım, sizlere dinlerin tarihi hakkında bilgi vermek değil. Zaten çok sağlam bir bilgi birikimine sahip olduğum da söylenemez. Peki dosdoğru, eksiksiz bir inanan mıyım? Sanırım, cevabım yine "hayır" olacak. Doğru bildiklerimle, inandığım çizgide yoluma devam eden biriyim sadece. Bu yazıyı yazıyorum çünkü, birilerinin bunları dile getirme vakti gelmişti artık. Ne yazık ki, son zamanlarda "din" meselesi rahatsızlık verici bir hal aldı. Dinin insanları birleştiren, huzurlu bir yapı oluşturması gerekirken; yaşadıklarımız bunun aksini göstermekte. Yanlış biliyorsam düzeltin ama; benim bildiğim, dinimiz hoşgörü dini. Yani; başkalarına kucak açmayı, sevip saymayı, yardımcı olmayı, bütünleşmeyi temsil eden bir din. İnsanları dışlamayı, ötekileştirmeyi değil. Hele hele hakaret etmeyi, şiddete başvurmayı hiç değil. İnsanlar hoşgörüden, birbirlerine saygı duymaktan çok uzak. Tek yapılan; kişisel doğruların başkalarına dayatılmasından ibaret. Bunu yaparken, kendi yanlışlarını görmüyor insanlar. Ayrıca ne komiktir ki; çok dindarım diye geçinen birçok insan, dinin gerektirdiklerini yapmaktan oldukça aciz. Yaptığı her alışverişi, yediği her lokmayı İnstagram'da paylaşan mı istersiniz? Kıldığı 5 vakit namazı Facebookta durum güncellemesi yapan mı? Yoksa; ağzından ne kadar düzgün bir inanan olduğunu düşürmeyen, ama hayatındaki hemen hemen herkes hakkında dedikodu yapmaktan geri kalmayan mı? İnanç; kalpten gelendir. Göstermelik değil. İçinden geliyorsa yaparsın bir şeyleri. İstiyorsan dua edersin, namaz kılarsın. Kapatmak istiyorsan başını kapatırsın. Ama her ne yapıyorsan, kendine yaparsın. Bence en büyük sorunumuz; insanların karakterlerine, nasıl insanlar olduklarına bakmak yerine; dini tercihlerine göre yorum yapıyor olmamız. Herkesin kendi hayatını yaşadığını ve herkesin kendi davranışlarından sorumlu olduğunu unutmamız. Aslında en büyük sorun; saygı duymayı öğrenememiş olmamız. Hristiyan, Yahudi, Ateist, Alevi, Sünni... Bunları bir kenara bırakın. Bakın, karşınızdaki insan nasıl bir insan? Bakın, nasıl iyilikler ya da kötülükler yapıyor? Bakın, neler söylüyor? He, illa bir eleştiri yapılacaksa; önce kendimizi eleştirmeyi öğrenmemiz gerekiyor.

12 Mayıs 2013 Pazar

Annem İçin

Derler ya; herkesin annesi kendince en iyidir, her anne için evladı en özeldir diye. Benim annem de, benim için gelmiş geçmiş en iyi, en kusursuz anne.
Bir kere; benim için annem, anne değil sadece. Aynı zamanda bir dost, bir sırdaş, ağlanacak bir omuz, yeri geldiğinde kardeş...
Bazen türk kahvesi eşliğinde edilen uzun sohbetlerin, bazen içki sofrasında yaşanan gülüşmelerin vazgeçilmezi. Benim için annem, her şey.
Kendim olmayı, kendine yetebilmeyi annemden öğrendim ben. Evlat olmaktan önce, birey olmayı öğretti bana. Karşılaştığım zor durumlarda, "Sen, en doğru kararı verirsin." diyerek yüreklendirdi. Yeri geldi desteklemedi, ama kararıma saygı duymayı tercih etti.
Gerektiği zamanlarda ona karşı duymayı öğretti bana. Ya da babama. Çünkü; bizim için saygı, koşulsuz şartsız kabul etmek değildi. Yeri geldiğinde rahatsızlıklarımızı dile getirebilmeliydik biz de. Saygı görüyorduk ve bunun doğrultusunda saygı duymayı da öğrendik.
Yıldığım, küstüğüm, üzüldüğüm anlarım oldu. Yanıbaşımda, hep o melek ruhlu kadın durdu. Beni ayağa kaldırmayı, yüzümü güldürmeyi bildi. Gülüşü bile buna yeterdi.
Öyle içten, öyle samimi, öyle sevgi dolu ki kalbi; onu üzmek, hayal kırıklığına uğratmak en büyük korkularımdan biri haline geldi. Gizlediğim, bilmediği bir şey olsa uyku uyuyamam. O öyle bir annedir ki; en büyük dileğim, gelecekte onun gibi bir anne olabilmek. Çocuklarım tarafından, benim onu sevdiğim kadar çok sevilebilmek.

6 Ağustos 2012 Pazartesi

Olmak ya da Olmamak


Annem hep der ki; “Ne olursan ol, en iyisi ol.”
Olmak? Neye göre, kime göre? Ne zaman olmuş oluruz?
Aklımızı kurcalayan birçok soru var değil mi? Neden kendimizle ilgili bir karar alırken bu kadar çok düşünürüz peki? Neden istediğimiz şeyi belirleyip hemen uygulamaya geçmeyiz?  Cevap çok açık. Çünkü; kendi hayatlarımızı başka hayatlara çok bağlıyoruz. Desteklenmeyi, sevilmeyi, değer görmeyi; kendimizi sevmeye, kendimizi değerli görmeye tercih ediyoruz. Mutlu olmanın koşulunu diğer insanlar tarafından kabul görmeye bağlıyoruz. Ama bu yanlış. Hem de çok yanlış. Biz kendimize değer vermezken, kendi kararlarımızı kendimiz veremezken diğerleri neden bu kadar umrumuzda? Çünkü; korkuyoruz. Dışlanmaktan, yalnız kalmaktan, kabul görmemekten korkuyoruz. O kadar korkuyoruz ki ne olmak istediğimize değil, ne olmamız gerektiğine odaklanıyoruz.
Gazetecilik okumak istediğimde ben de çok karşılaştım bu tepkilerle. Gerek arkadaşlarım, gerekse akrabalarım tarafından çok defa motivasyonum kırıldı. “Gazetecilik okuyup ne yapacaksın? “ , “Tatilin yok, doğru düzgün iznin yok,çalışma saatlerin belli değil.” , “Öğretmen olmak varken gazetecilik mi okunurmuş?” ...
Sonra annem geldi ve dedi ki “Ne olursan ol, en iyisi ol. İster gazeteci ol, ister öğretmen ya da başka bir şey. Eğer; yaptığın işi gerçekten seviyorsan ve onun için mücadele edersen eninde sonunda başarıya ulaşırsın. Yeter ki sahip olmak istediklerin için savaşmayı bil.”
Cevap yine çok açık. Düşünsenize, sırf istenildiği için kararlar alıyorsunuz ve kısa vadede başarılı da oluyorsunuz belki. Sonrası? Tüm hayatınızı sevmediğiniz, mutlu olmadığınız alanlarda uğraşarak harcıyorsunuz. Belki de bir zaman sonra mücadele etme gücünüz kalmıyor ve sevdiğiniz alanlara yöneliyorsunuz. Arada kaybettiğiniz zamanı nasıl telafi edeceksiniz?  Sevdikleriniz için mücadele ederken de yorulabilirsiniz elbette. Sevdiğiniz meslekler, sevdiğiniz insanlar, sevdiğiniz sporlar,hobileriniz... Ama en azından daha katlanılabilir gelecek gözünüze. Çünkü; onu siz istiyorsunuz ve karşınıza çıkan zorluklar sizi diğer seçenekler kadar yıpratmayacak.
Bırakın size söylenenleri, dayatılmak istenenleri. Ne olmak istediğinize karar verin ve bu yolda ilerleyin. Var olmanızın koşullarını yalnızca kendiniz belirleyin.

Günün Sonunda Duygularımız Kurtaracak Bizi, Güzel Bakmaktan Vazgeçmek Neden?

Bir konu hakkında duygu yoğunluğum hat safhaya ulaştığında; yazmayı ve hissetiklerimi / düşündüklerimi bir kişi ile bile olsa insanlar...