Yurtdışı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yurtdışı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Ekim 2018 Pazar

Masal Şehri Edinburgh



Edinburgh'a olan hissiyatımı anlatacak keskin bir giriş cümlesi bulamadığımdan, bir İskoç olan şair Alan Bold'un dizelerinden alıntı yaparak araya kaynamak istiyorum... ''Edinburgh'tan kaçamıyorsunuz, ona karşı hisleriniz zaman içinde değişmiyor. O hep sizinle kalıyor, daima.''

Üç günlük - kısacık bir seyahatin anılarını, üzerinden bir yıl geçmiş olmasına rağmen hala bu kadar taze tutuyor olmam benim değil, İskoçya'nın benzersiz güzellikteki başkenti Edinburgh'un başarısıdır. Sokakları buram buram tarih kokan, hafif hafif esen rüzgarı ile aklınızı başınızdan alan bu şehir, her mevsim gidilip görülesi güzellikte.

6 Haziran 2017 Salı

Roma'da Yeme İçme Rehberi


Rehber dediğime bakmayın, dört günlük tatilden yola çıkarak tüm Roma'yı genelleyemeyiz tabii ama kısa da olsa tatilimizde nereleri keşfettik, neleri sevdik - sevmedik onları paylaşmak istiyorum biraz. Başlamadan uyarayım, ''Zevkler ve renkler tartışılmaz'' demişler. Yazıda aktardıklarım tamamen kişisel izlenimlerimden oluşmaktadır. Belki de benim sevmediklerimi siz çok seveceksiniz, kim bilir!

Roma'nın gezilip görülecek yerlerinden bu yazımda bahsetmiştim. O sebeple şu an direkt konuya giriyorum. İtalya diyince ister istemez envaiçeşit lezzetli yemekler canlanıyor insanın aklında değil mi? Lezzetli mi lezzetli değişik soslu makarnalar, peyniri uzayan pizzalar, lazanyalar, tatlılar... Biz de bu hayallerle yola çıkmıştık arkadaşlar, ama ne yazık ki çoğunlukla umduğumuzu bulamadık.

Makarnadan başlayalım. Bir kere şunu söyleyeyim, suç İtalyan'ların değil. Bizim de değil. Sorun tamamen yemek kültürümüzün farklılığından kaynaklanıyor bence. Çünkü bize kıyasla, onlar makarnayı çok daha diri tüketiyorlar. Al dante dediklerine bakmayın, ben de makarnayı öyle hamur gibi yiyenlerden değilim. Ama pişmemiş de yiyemem. Baya baya pişmemiş yiyorlar makarnaları, bir de bizdekinden çok daha kalın yapıyorlar belki ondan bilemedim.
Farklı bloglarda ve internet sitelerinde rastlayıp da, ''haydi bir de burada deneyelim'' dediğimiz çok ünlü bir makarnacı, Pastificio. 12'de açılıyor dükkan ve sadece iki çeşit makarna pişiriliyor., Makarnalar bittiğinde ise o gün dükkan kapatılıyor. Önünde sıraların olduğu bu makarnacı bile tatmin etmedi bizi. Yine de ''çok ünlü İtalyan makarnacı''da makarna denedik mi, denedik. Olumlu tarafından bakmak lazım hikayenin. Bir restoranda yemek yerine, pişmemişini alıp kendiniz pişirmeyi düşünürseniz, üzerinde yazan süreden bir 7-8 dakika daha fazla pişirdiğinizde gerçekten lezzetli oluyor ama. Ben öyle yaptım, size de öneririm.

Gelelim pizzaya. Pizza lezzetliydi Allah için. Ama, hani öyle Türkiye'de arayıp da bulamayacağınız,
İtalya'dan başka yerde yiyemeyeceğiniz bir lezzet mi? Hayır. Belki de biz İstanbul'da dünya mutfaklarının farklı çeşitlerde yemeklerini kolaylıkla bulabiliyoruz, o sebeple çok şaşırtmadı lezzetler. İki tip pizza var bu arada. Benim favorim baya incecik, kaşarı uzayan ve daha yumuşacık bir versiyonu; diğeri ise oldukça kalın, peynirinden çok ana malzemenin ön plana çıktığı ''Take Away'' tarzı pizzalar. Bu pizzaları gram ile satıyorlar. İki dilim alıp, Trevi Çeşmesi'nin kenarında dikilerek yiyebilirsiniz mesela (dikilerek ne demekse, tam Türk tanımı oldu neyse). Biz öyle yapmıştık, pizzalarınızı Trevi Çeşmesi yakınlarındaki Pizza in Trevi adlı pizzacıdan alabilirsiniz. Ikı dilim pizza yaklaşık 5 Euro civarlarındaydı Aralık ayında. Yalnız küçük bir hatırlatma, almadan önce ısıtmalarını rica edebilirsiniz. Sıcakken daha lezzetli oluyorlar çünkü. İnce dediğim versiyonu da herhangi bir restoranlarda bulabilirsiniz. Ama Pantheon bölgesinde çok şık mekanlar var. Hem yemeğinizi yiyip hem de atmosferin keyfini çıkartmak için bu lokasyonu tercih edebilirsiniz.

Yukarıda söylediğim her şeyi bir kenara attıracak, tiramisu deyince akan suları durduracak Pompi'de ise belki de hayatınızda yediğiniz en lezzetli tiramisuları yiyebilirsiniz. Böyle süslü kelimeleri boşuna kullanmadım ben arkadaşlar, gerçekten Türkiye'de yediğimizden çok farklı, Yumuşacık, olsa da yine yesem dedirten lezzette tiramisu denemek istiyorsanız, tercihiniz Pompi olmalı. Aklınıza gelmeyecek çoklukta, çeşit çeşit tiramisu yapıyorlar ama kişisel önerim klasik dışında çilekli tiramisuyu da kesinlikle denemeniz yönünde. Kreması çok taze, keki yumuşacık, çok şekerli değil, kesinlikle baymıyor. Üstelik fiyatı da uygun, sadece 4 Euro.

Kahvaltı için de öyle ayrı bir mekan aramanıza gerek yok. Biz ilk iki günün ardından anladık ki, her yerde her şeyi yiyebiliyorsunuz çoğunlukla. Bizdeki gibi fırın kültürleri zaten yok. Çoğunlukla kruvasan, muffin ve yanında marmelat gibi tatlı besinler tüketiliyor kahvaltıda. Yine de sıcak ve tatlı bir atmosferde kahvaltınızı etmek istiyorsanız, İspanyol Merdivenleri'nin yakınlarındaki Grano'yu gönül rahatlığı ile önerebilirim. Rengarenk tartlar, kek ve kurabiyeler dışında özellikle kahvesi çok lezzetli! İki kişi 4 kruvasan ve 2 latte için 11 Euro gibi bir şey ödemiştik, ama siz bizim açgözlülüğümüze bakmayın, ikişer kruvasanı bitiremedik bile :)

Son olarak dondurmaya da değinmeden olmaz değil mi? Bizdekinden farklı olarak daha kremamsı bir yapıda olan İtalyan dondurmasına ''gelato'' deniyor ve çoğunlukla külahta da kapta da alsanız kaşıkla servis ediliyor. Çok çeşitli aromalarda bulmak mümkün ve dükkanların en ünlüsü Giolitti.


İtalya mutfağından aktaracaklarım şimdilik bu kadar. Birdahaki sefere kadar sağlıcakla kalın, hoşçakalın!


5 Haziran 2017 Pazartesi

İrlanda'da Dil Eğitimi - GNIB Nedir? Süreç Nasıl İşler?

General Post Office
The Garda National Immigration Bureau, bilinen adı ile GNIB, İrlanda'ya uzun dönem dil eğitimi için gelen yabancı vatandaşların almak zorunda olduğu bir yerleşim izni. Peki nedir tam olarak bu GNIB, süreç nasıl işler, başvuru sırasında ya da sonrasında dikkat etmeniz gerekenler nelerdir? Hepsinin cevabını vermek için buradayım!

Diyelim İrlanda'ya uzun dönem eğitim için geleceksiniz ve vize başvurunuzu yaptınız. Başvuru yaptığınız esnada bunu size söylemiyorlar, ama vizeniz 3 aydan daha uzun süreyi kapsamayacak arkadaşlar. Uzatmak için GNIB kart yani İrlanda'ya yerleşim hakkı almanız gerekiyor. Bunun için de, vizeniz çıktıktan sonra ''şu adresten'' randevu alıyorsunuz. Randevu almak için İrlanda'ya gelmeyi beklemenize gerek yok, zaten çoğunlukla iki ay sonrasına veriyorlar. Yani ne kadar erken alırsanız, o kadar iyi

Randevuyu aldınız, İrlanda'ya geldiniz. GNIB alana kadar, ülkeden ayrılma izniniz yok. Ayrılırsanız tekrar giremezsiniz, çünkü ilk etapta vizeyi tek girişlik veriyorlar. GNIB başvurusu, Dublin şehir merkezindeki Irısh Naturalisation and Immigration Office'de gerçekleşiyor. Randevu saatinizden yarım saat öncesinde varmanızda fayda var, numara alıp sıra bekliyorsunuz çünkü. Tabii bir de evraklarınızın da eksiksiz olması gerekiyor.


Peki bu evraklar neler?
  • Okuldan alacağınız, ödemeyi yaptığınıza ve o okulun öğrencisi olduğunuza dair mektup
  • Sağlık sigortası. (Medical Insurance) Sigortanın İrlanda'lı bir şirketten yapılmış olması gerekiyor. Çoğunlukla kaydolurken okullar bunu size sağlıyor zaten. Sağlamamışlarsa, kayıt öncesi bu konuyu bir görüşün.
  • Banka hesap dökümü. ''Bankanın yine bir İrlanda bankası olması, daha rahat bir başvuru geçirmenizi sağlar.'' diyorlar. Bu konu hakkında net bilgim yok, ama okulumdan da beni burdaki bir bankada hesap açmam konusunda yönlendirmişlerdi. Bir de bankada 3.000 Euro gösterilmesi gerekiyor diyorlardı daha önce, ama başvurumda banka hesap dökümüme bakmadılar bile açıkçası. Bu maddenin de altına imzamı atamayacağım. Siz yine bankada aşağı yukarı bu miktarlarda bir para göstermeye bakın.
  • Randevu aldığınızda size gelen mailin bir çıktısı.
Evraklarınız bunlar. Bunların dışında, buraya dikkat, daha önce size yine kimse söylememiş olabilir çünkü; başvuruda 300 Euro ödeme yapmanız gerekiyor. Nakit ödeme almıyorlar. Kredi kartı ya da banka kartınız ile başvuru sırasında ya da başvuru öncesinde bankaya yatırarak - dekontunuzla ödemeyi gerçekleştirebilirsiniz.  Buraya kadar her şey yolundaysa, size yine kimsenin daha önce bahsetmediği bir şey söyleyeceğim, vizeniz GNIB kart aldıktan sonra da tek girişlik olmaya devam ediyor arkadaşlar! Evet, ben de ilk duyduğumda küçük çaplı bir şok yaşamıştım, ama çoklu giriş için yeni bir başvuru daha yapmanız ve ekstra bir 100 Euro ödemeniz gerekiyor.

Gelelim çoklu giriş başvurusuna. Eğer vizenizi çoklu giriş istemiyorsanız ve ''Türkiye'ye dönene kadar İrlanda'da kalırım ben'' diyorsanız,, bu 2. adımı es geçebilirsiniz. Ama ''ben Türkiye'ye ya da Avrupa'ya ziyaret etmek istiyorum'' derseniz, bu başvuruyu yapmak durumundasınız.
Bunun için izleyebileceğiniz iki yol var. İlki, daha önce GNIB randevusu aldığınız linkten bu işlem için yeni bir randevu alabilirsiniz. Ama bu şekilde 8 haftaya kadar uzayabiliyor süreç. Daha temiz ve hızlı olanı, GNIB kartınızı aldığınız gibi, gerekli evraklarla Post Office'i ziyaret edebilirsiniz. Gerekli evraklar ise şu şekilde,
  • Pasaportunuz
  • GNIB kartınız
  • 2 adet biometrik fotoğraf (eğer Türkiye'de başvuru sırasında çekildiğiniz fazla fotoğrafınız varsa, yanınızda getirmeyi unutmayın)
  • 100 Euro ödedeğinize dair dekont (Bu ödemeyi Post Office'te yapabiliyorsunuz)
  • Başvuru Formu (Başvuru formunu Immıgration Office'ten temin ediyorsunuz)
  • Okul mektubu. Bu kez, devamlılığınızı da içeren daha farklı bir mektup almanız gerek. Ayrıca, devamsızlığınızın %20'den fazla olmaması gerekiyor. %80'in altındaki katılımlar için herhangi bir garanti vermiyorlar.
Buraya kadar tamamsa, evraklarınızı postaya verip, pasaportunuzun size gelmenizi beklemekten başka yapacağınız bir şey yok. 10 ile 15 gün içinde gönderildiğini söylüyorlar. Belirtmeden geçmeyeyim, postaya vermeden önce GNIB kartınızın fotoğrafını çekmeyi unutmayın. Aksi taktirde elinizde herhangi bir ID bulunmuyor.

Umuyorum yeterince detaylı ve aydınlatıcı bir şekilde açıklayabilmişimdir süreci. Aklınıza takılan her türlü soru için, yorum kısmına sorularınızı bırakabilirsiniz.
Şimdiden bol şanslar!

30 Mayıs 2017 Salı

Yurt Dışındaki Eviniz ''Roma''


İlk olan her şey biraz bilinmemezlik, belki biraz ürkeklik barındırır. Ne ile karşılaşacağınızı bilmediğiniz için bazı ön hazırlıklar yapmanız gerekir. Ben de haliyle, seyahatimiz öncesinde biraz tedirgindim. Günlük yaşam nasıl, insanların yaklaşımı bizden çok farklı mı, nerede ne yenir - ne içilir gibi sorularımın çok ötesinde; bizden çok da farklı olmayan, kendimi hiç yabancı hissetmediğim bir şehir ile karşılaştım. O sebeple de Roma için yapacağım en iyi tanımlama ''Yurt dışındaki eviniz'' oldu.

Bundan yaklaşık dört ay önce, Aralık ayının başında ziyaret ettik Roma'yı. Eğer seyahatiniz için aceleniz yoksa, Christmas sebebiyle Aralık çok doğru bir zaman olacaktır. Çam ağaçları ve kozalaklar gibi dönemin ruhunu yansıtan envai çeşit süslemeler, şehre daha farklı bir gözle bakmanızı sağlayabilir. Neyse, lafı fazla uzatmadan nerelere gittik, neler yedik gibi detayları aktarmaya geçiyorum.

Pegasus sağolsun, aylar öncesinden uygun fiyatlı  biletlerimizi aldık ve yolculuğa çıkacağımız günü bekledik. Kış mevsiminin başlangıcı olmasına rağmen  ılık bir hava ile karşıladı bizi Roma. Şehrin tam göbeğindeki; Roma Forumu, Kolezyum, Aşk Çeşmesi ve İspanyol Merdivenleri gibi turistik noktalara yürüme mesafesinde olan otelimiz  Hotel Impero'yu gözü kapalı tavsiye edebilirim. Daha uygun fiyatlı başka hosteller de tercih edebilirsiniz tabii ama konforu ve güvenliği ön planda tutuyorsanız Impero ihtiyaçlarınızı karşılayacaktır. Dört günlük tatilimizin ilk gününde Aşk Çeşmesi'ni, ertesi gün Kolezyum'u ve İspanyol Merdivenleri'ni ziyaret ettik biz. Kolezyum ve Roma Forumu birbirine yakın noktalar olmasının yanında, tek güne sığdırılamayacak kadar büyükler. Eğer zamanınız varsa, bu iki noktaya 1'er gün ayırmanız daha yerinde olacaktır. Üçüncü günümüzde Roma Forumunu ziyaretimizin ardından ise, son günümüzü Villa Borghese Bahçeleri'ni ve Pantheon'a ayırdık. Tabii bu esnada İtalya'nın farklı lezzetlerini keşfetmeyi de ihmal etmedik ama bu konudaki düşüncelerim sizi biraz hayal kırıklığına uğratabilir.

İlk olarak Aşk Çeşmesi'nden bahsetmek istiyorum. İtalyan'ların deyimi ile Fontana di Trevi, en bilinen yönüyle hayatınızın aşkını bulmanızı sağlayan bir çeşme. Bu batıl inanış, eğer tek bozukluk atarsanız Roma'ya tekrar gideceğinize, iki bozukluk atarsanız Roma'da evleneceğinize ve üç bozukluk atarsanız bir İtalyan ile evleneceğinize işaret ediyor derler. Ne kadar inanırsınız orası size kalmış tabii ama, tedbiri elden bırakmamak adına biz birkaç bozukluk ile denedik şansımızı. Çeşme otelimize çok yakın olduğu için, hemen hemen her gün önünden geçtik ve ister gece olsun ister gündüz, etrafı hep çok kalabalıktı. İspanyol Merdivenleri ise Gucci, Chanel gibi ünlü markaların konuşlandığı bir alanın merkezinde yer alıyor. Arkanıza İspanyol Merdivenleri'ni aldığınızda, önünüz hep mağaza. Dar sokaklarda muntazam şekilde hizalanmış bu mağazaların arasında küçük küçük pub'lar da bulabilirsiniz. Ayrıca, birçok forumda sıkça bahsedilen ünlü makarnacı Pastificio da bu alanda yer alıyor.

Kolezyum ve Roma Forumu, en başta da belirttiğim gibi yan yana iki nokta. Tek bilet ile (sanıyorum 25 Euro gibi bir fiyatı vardı) iki noktayı da ziyaret edebiliyorsunuz. Biletiniz iki gün geçerli. Bu sebeple acele edip tek güne sığdırmanıza gerek de yok. Kolezyum da, Roma Forumu da barındırdıkları tarihsel ruh ve mimarileri ile kendilerine hayran bırakıyolar sizi. Uzun yıllar önce inşa edildiklerini de göz önünde bulundurduğunuzda gerçekten hayret ediyorsunuz. Sanırım Roma ile ilgili en  sevdiğim şeylerin başında, tarihsel değerlerini çok güzel bir şekilde muhafaza etmiş olmaları geliyor. Baktığınızda, gelişmiş bir Avrupa ülkesinin başkenti Roma. Her daim çok kalabalık, ama buna rağmen yürüdüğünüz her sokakta, gördüğünüz her yapıda yüzyıllar öncesinin izlerini görmeniz mümkün. Biz biraz İstanbul'da Nişantaşı - Taksim taraflarına benzettik şehrin doğasını ve yapıların muntazamlığını.

Pantheon ise, yine Kolezyum'a çok uzak olmayan bir noktada; şehrin göbeğinde bulunuyor. Kelime anlamı olarak ''Tüm Tanrı'ların tapınağı'' anlamına geliyormuş. Ücretsiz ziyaret etmeniz mümkün. Geniş tavanlı, yine tarihin izlerini taşıyan bir mimari. Ayrıca bu bölge, gece hayatının zengin olduğu bir bölge. Çevresindeki çeşit çeşit pub'dan istediğinizi tercih edebilirsiniz. Roma çoğunlukla pub ve restoranların konuşlandığı; bar kültürünün çok zengin olmadığı bir şehir sanıyorum. Ya da biz rast gelmedik bilmiyorum ama insanların tatlı tatlı sohbet edip, şarkılara eşlik ettiği ve şaraplarını yudumladıkları publar, zaten her zaman öncelikli tercih olmuştur benim için. Son gecemizin doğum günüme denk gelmesiyle birlikte, Pantheon çevresindeki Pummarola'yı tercih ettik biz. Tatlış minik masaların birbirine yakın yer aldığı, sıcak atmosfere sahip bir mekan. Şansımıza garsonlardan birinin de daha önce Türkiye'yi ziyaret etmiş olmasıyla, aramızda tatlı diyaloglar da geçmişti. Nedendir bilmem, Türkiye diyince her muhabbetin sonu futbol takımlarına gidiyor benden söylemesi.

Yeme - içme muhabbetine çok girmeden yazıyı burada noktalamak istiyorum. Gereksiz uzatmamak adına, o konuyu ayrı bir başlıkta değerlendireceğim çünkü. Sorularınız ve merak ettikleriniz olursa yorum kısmına belirtiniz lütfen. Sevgiyle kalın, hoşçakalın!

Günün Sonunda Duygularımız Kurtaracak Bizi, Güzel Bakmaktan Vazgeçmek Neden?

Bir konu hakkında duygu yoğunluğum hat safhaya ulaştığında; yazmayı ve hissetiklerimi / düşündüklerimi bir kişi ile bile olsa insanlar...