21 Ekim 2018 Pazar

Masal Şehri Edinburgh



Edinburgh'a olan hissiyatımı anlatacak keskin bir giriş cümlesi bulamadığımdan, bir İskoç olan şair Alan Bold'un dizelerinden alıntı yaparak araya kaynamak istiyorum... ''Edinburgh'tan kaçamıyorsunuz, ona karşı hisleriniz zaman içinde değişmiyor. O hep sizinle kalıyor, daima.''

Üç günlük - kısacık bir seyahatin anılarını, üzerinden bir yıl geçmiş olmasına rağmen hala bu kadar taze tutuyor olmam benim değil, İskoçya'nın benzersiz güzellikteki başkenti Edinburgh'un başarısıdır. Sokakları buram buram tarih kokan, hafif hafif esen rüzgarı ile aklınızı başınızdan alan bu şehir, her mevsim gidilip görülesi güzellikte.



İstanbul'dan direkt uçuşla 4buçuk saat gibi bir sürede varabileceğiniz Edingburg'a Birleşik Krallık vizesi ile girebiliyorsunuz. Para birimi İngiliz sterlini, ki kurların bu denli değişkenlik gösterdiği bir dönemde, olası bir Britanya seyahati ile ilgili en can sıkıcı nokta bu olsa gerek. Neyse ki ben yalnız seyahat ettiğim ve konaklama gibi detaylarda biraz ucuzcu bir insan olduğum için, sizlere bu konuda faydalı tüyolar verebilirim diye düşünüyorum.

Tahmin edebileceğiniz üzere Edinburgh küçücük bir şehir. Havaalanından şehir merkezine geçişiniz 25 dakika kadar sürüyor. Hem otobüs hem de tren seçenekleri mevcut. Otobüs fiyatlarını net hatırlamıyorum, ama gittiğim dönem baktığımda tabii ki daha ekonomik olduğu için ben tren kullanmıştım. Tek kullanımlık biletler 6 - gidiş dönüş biletler ise 8.5 Pound. Bir de günlük sınırsız biletler var, bunların da fiyatları 9 Pound, ancak şehir içinde zaten her yere yürüyerek gidebiliyorsunuz. Tek gün ile sınırlandırmak gerine gidiş dönüş bilet almak bana daha mantıklı geliyor, çünkü dönüş biletini istediğiniz zaman kullanabiliyorsunuz. Yalnız bileti kaybetmediğinize emin olun, çünkü birçok Avrupa ülkesinin aksine burada biletleriniz kontrol ediliyor. Biletleri internet sitesinden alabileceğiniz gibi, havaalanında indiğinizde kredi kartınız ile otomatlardan da alabiliyorsunuz.

İnternet alışverişi için, https://edinburghtrams.com/

Gelelim hangi istasyonda inmeniz gerektiğine, benim kaldığım hostel Haymarket istasyonunun hemen karşısında olduğu için bu durakta inmiştim. Bu istasyon aynı zamanda şehir merkezinin başlangıcı olarak da kabul edilebilir. Yanlışlıkla burada indiniz diyelim, sonrasındaki duraklara yürüyerek de 10 dakika gibi bir sürede erişebilirsiniz, endişe etmeyin.

Hostel demişken, konaklama detaylarına da değinmeden geçmeyelim. İlk paragrafta da bahsettiğim gibi yalnız seyahat ettiğim dönemlerde genellikle hostelleri tercih ediyorum. Ekonomik olarak daha avantajlı bir seçenek olmasının yanında, sosyalleşmenize de olanak sağlıyor farklı ülkelerden oda arkadaşlarınız olması.

Benim kaldığım yerin adı The Hostel. (evet, isim çok yaratıcı)
Üç gecelik konaklama için 33 Pound ödemiştim. Kahvaltı fiyata dahil değil, ekstra ödeme yapmak isteseniz de kahvaltı servisi yok bu yerin. Ancak, tam şehir merkezinde yer alması en büyük avantajı. Bir de gayet temiz ve şirin bir yerdi. Kadınlar ve erkekler için ayrı odaları mevcut, bu tüm hostellerde bulamadığınız bir özellik. Genelde karma oluyor yatakhaneleri. Yatakhaneler sekiz kişilik, çok konforlu diyemem tabii ama sadece uyumaya gittiğim üç gümlük bir seyahatte benim için 33 Pound konaklamaya verip, paramı dışarıda gezerken harcamak daha makul bir yaklaşım.
İlgilenenler olursa hostelin linkini de buraya bırakıyorum http://www.booking.com/Share-yxMWID

Ulaşım ve konaklamayı hallettiğimize göre gelelim nerede, ne yiyebileceğinize. Sekiz ay İrlanda'da yaşayan, birkaç günlük sürelerde de Londra ve Edinburgh'u seyahat eden biri olarak şunu söyleyebilirim ki Britanya ülkeleri mutfakla arası çok iyi olan ülkeler değil arkadaşlar. En özel yemekleri Fish and Chips (balık kroket ve patates kızartması). Zaten istisnasız ne yerseniz yiyin, yanında devasa porsiyonlarda patates kızartması vermelerinde de anlarsınız; patates buralarda çok yetişiyor.

Edinburg Castle

Kahvaltı için ayrı bir parantez açmak gerekirse, İngiliz kahvaltıları meşhur tahmin edersiniz. Izgara domates, mantar, kuru fasülye, yumurta, bacon (bizdeki pastırma benzeri bir et ürünü) ve sosisten oluşuyor kahvaltı. Ama ne yazık ki et ürünleri domuz etinden. Buna alternatif olarak vejetaryen kahvaltıyı önerebilirim sizlere, yine ızgarada pişmiş domates, mantar gibi sebzelere ek olarak istediğiniz şekilde pişirilen yumurta ve benim FA-VO-RİM hash brown yer alıyor. Bu yine patates, bizdeki krokete benziyor ama soğanlı yapılıyor. Bizde ne yazık ki hiçbir yerde bulamadım, evde denemek için de cesaretim yok...
Bu kahvaltılardan istediğinize 10 Pound gibi fiyatlara hemen hemen yerde rastlayabilirsiniz. Filtre kahve ya da çay yanında ücretsiz veriliyor.

Akşam yemeği için de dediğim gibi fish and chips deneyebilirsiniz, bunun dışında hamburger, hot dog, pizza, spagetti gibi özel olmayan seçenekler mevcut. Mekanların birçoğunda fiyatlar birbirine yakın. Ortalama 15 Pound civarında. Bira içmek isterseniz bir şişe fiyatı 7 Pound gibi mekanlarda. Marketten bir paket sandviç ve kola alarak akşam yemeğini 5 Pound gibi bir bütçe ile de geçiştirebilirsiniz tabii.
Yine şehir merkezinde, Haymarket istasyondan Pricness Street's Garden'a doğru yukarıya çıkarken tatlı bir restoran vardı. Güneşli bir havada giderseniz burada biraz soluklanmak keyifli dakikalar geçirmenize olanak sağlayabilir. Adı, Ghillie - Dhu. Tarihi bir yer olduğunu söylememe zaten gerek yok, bu şehirde her yer tarihi. Ancak, mekanın kalitesinin yanında fiyatlarının da ortalama olması, insana ''neden şurada bi' bira içmeyeyim ki?'' dedirtiyor.
Yine linki burada, http://ghillie-dhu.co.uk/food-drink-menus/

Yine yazıyı çok uzattım, gelelim gezilip görülmesi gereken yerlere. Aşağıda maddelediklerim dışında şunu belirtmeliyim ki, Edinburgh evleri için bile gidip görseniz pişman olmayacağınız bir şehir. O kadar büyülü bir atmosferi var. Ama, benim kadar şanslıysanız ki gidiş tarihim çok spontane belirlenmişti, Christmas dönemine denk gelip o ışıl ışıl atmosferi ve İskoç müzikleri ile bu döneme özel panayır alanını da deneyimleyebilir; bir yandan sokak satıcılarından aldığınız atıştırmalıklarınızı yerken bir yandan ise sevdiklerinize hediyelik Noel Baba'lar alabilirsiniz.

1. Edinburgh Castle

Tabii ki Edinburgh'a gidip de Edinburgh Kalesi'ni görmemek olmaz. Giriş ücreti benim gittiğim dönem 20 Pound idi. İnternetten baktım hala aynı. Hava ben oradayken çok yağmurlu olduğu için kendi çektiğim kale fotoğrafları çok iyi değil. Ancak, aşağıya kaleden bir manzara fotoğrafı bırakıyorum yine de. Geçmişi M.S 12. yy'a uzandığı söylenen kale; bünyesinde o döneme ait saray hazinelerinin saklandığı bir Taç Odası, büyük Britanya Savaşı'nın izlerini taşıyan Savaş Müzesi ve Edinburgh'un en eski yapılarından biri olduğu söylenen ve hala vaftiz törenlerinin de yapıldığı St. Margeret Şapeli gibi önemli yapıları bulunduruyor. Sevdiklerinize hediye almak isterseniz hediyelik eşyalar satan dükkanlar da var. Ama, bence en önemlisi ayaklarızının altından uzanan muazzam manzara. Rahat bir 3 saatinizi ayırmadan dönmeyin derim.



2. St. Mary's Katedrali



Bu katedral benim çok şansa, öyle boş boş dolanırken karşıma çıktı. Seyahate gittiğim dönemlerde, özellikle yalnızsam bilmediğim sokaklara dalıp, keşfedilmeyi bekleyen güzelliklerle karşılaşmak en büyük zevkim. St. Mary's Katedral de yine böyle bir anda karşıma çıkan, devasa büyüklükte ve eşsiz bir mimariye sahip bir yapı oldu. Sonrasında öğrendim ki M.S 900'lü yıllarda yapılan bu katedral, her yıl tüm dünyadan birçok Kalolik tarafından ziyaret edilen, dünyanın en büyük katedrallerinden biri sayılıyormuş.


3. Princess Street's Garden

Boydan boya uzanan, tam şehrin merkezinde yer alan bu park adını da yine şehrin en büyük caddesinden alıyor. Kahvenizi alıp keyifli bir sabah yürüyüşü yapabileceğiniz gibi, öğle yemeğini mini bir piknik planlayarak yine burada yiyebilirsiniz. Sonbahar'da görmek ayrıca keyifli bir deneyim oldu benim için, sararmış rüzgarda savrulan yapraklar gerçekten bir tablo gibiydi. Eminim ilkbahar ve yaz mevsimlerinde de görülmeye değer bir manzaraya sahip olacaktır. Net bir şekilde Edinburgh Kalesi'ni de görebileceğiniz bu parkı gördükten sonra diyeceksiniz ki ''biz neden plastik pet şişelerimizi her yere atıyoruz?'' Bunu demek yerine bir şişe de oraya atarsanız şaşırır mıyım? Bence şaşırmam. (kendi kendime sinirlendiğim anlardan birini yaşıyoruz. tam bir milliyetçiyim çünkü.)



4. Harry Potter Lokasyonları

Aslında bu bir bonus madde. Ya da tek başlık altından birden fazla alt madde verebileceğim bir madde. Şöyle ki, yazıyı daha fazla uzatmamak adına bir bahsetmek istedim ama, Harry Potter serisini sevin ya da sevmeyin, bu hikayenin ortaya çıkışının Londra'da değil Edinburgh'ta gerçekleştiğini bilmenizi isterim. Hikayeye konu olan birçok noktanın, örneğin Profesör McGonnagal'ın adının, ünlü bir İskoç şair'den geldiğini biliyor muydunuz? Ya da Tom Riddle ya da nam-ı diğer Voldemort'un mezarının yine bu şehirdeki bir mezarlıkta yer aldığını? Yine hikayenin geçtiği cadılık ve büyücülük okulu Hogwarts'ın aslında şehirde bulunan bir orta okuldan esinlendiğini ya da yazarın ilk kelimelerini The Elephant Cafe isimli bir kafede kağıda aktardığını?

Bunun gibi detaylara ayrıca yer verdiğim bir devam yazısı yazmak istiyorum, ama Potter severler için detaylı bir şehir turu da var. Birden çok tur var daha doğrusu, internetten araştırılabilir ancak ben kendi katıldığım turun linkini burada paylaşmak istiyorum. Bu platform, seriyi seven birkaç gencin tamamen gönüllü olarak tur düzenlemesi üzerine oluşturulmuş. Rehberlerin ilgi ve alakası dışında, tatlı ve esprili dilleri de alkış hakeden cinsten. Küçük oyunlar - bilgi yarışmaları da düzenliyorlar ve bunların yanında sizden belirlenmiş bir tur ücreti talep etmiyorlar. Turun sonunda gönüllü olarak - isterseniz ödeme yapıyorsunuz ve ne kadar ödeme yapacağınız size kalmış.

The Potter Trail https://www.pottertrail.com/


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Günün Sonunda Duygularımız Kurtaracak Bizi, Güzel Bakmaktan Vazgeçmek Neden?

Bir konu hakkında duygu yoğunluğum hat safhaya ulaştığında; yazmayı ve hissetiklerimi / düşündüklerimi bir kişi ile bile olsa insanlar...