27 Aralık 2012 Perşembe

İsyan


İnsanlar garip, insanlar anlaşılmaz, insanlar yorucu. Belki de hayatı bu kadar çekilmez kılan, bizi zorlayan en büyük etken de bu. Çevremizdeki insanları anlamaya çalışarak, ilişkilerimizdeki sorunları halletmeye uğraşarak tabir-i caizse kafayı yiyoruz. Belki de sadece ben bu haldeyim bilmiyorum. Yakın arkadaşlarım takıntılı, çok düşünen bir insan olduğumu söylerler. Durup düşününce haklı oldukları kanaatine varıyorum. Bazen o kadar yoruyor ki beni bu durum, o kadar daralıyorum ki kaçıp gidesim geliyor yaşadığım çevreden. Hiç tanımadığım bir ortamda, etrafımda insanlar olmadan biraz sakinleşmek istiyorum. Oysa ki ne kadar da sorunsuz, ne kadar da uyumlu bir insanım. Herkes kendi hayatını yaşar, herkesin kendi doğruları vardır benim gözümde. Hiç kimseyi kişisel tercihlerinden dolayı yargılamam, genelde pozitifimdir, insanları terslememeye-kırmamaya özen gösteririm. Çünkü, aldığımız nefesin bile son bulacağını bildiğim bu dünyada, fındık kabuğunu doldurmayacak sebeplerle insanları üzmeye hakkım olmadığına inanırım. Sadece benim değil, kimsenin hakkı yok buna. Ne kadar üzülmüş olursak olalım, kafamız ne kadar meşgul olursa olsun, geçmişte ne kadar yanmışsa da canımız; başka bir canı acıtmaya hakkımız yok. Bu demek değildir ki, başkalarını üzmemek adına kendimizi üzelim. Diğerlerinin canı acımasın diye kendi doğrularımızdan vazgeçelim. İşte ben en büyük yanlışı bu noktada yapıyorum. Hoşlanmadığım davranışlara tahammül etme zahmetine giriyorum. Ben diğerlerinin davranışlarına tebessüm ederken benim davranışlarım sorgulanıyor, müdahale edilmeye çalışılıyor ya da eleştiriye maruz kalıyor. Tamam, eleştiriye karşı bir insan değilim. Tabii ki insanlar düşüncelerini sarf etmekte özgürler. Ama bu davranışlar kendini yinelemeye devam ederse, atılan adıma yorum yapılmaya başlanırsa hoşgörü sınırını aşmış demektir. En kötüsü de tüm bunların bilincinde olup, değişeceğim diyip, ertesi sabah aynı kişi olarak uyanmak. Yaşadıkça daha çok öğreniyor insan evet, her hatadan bir ders çıkartıyor, zamanla akıllanıyor. Ben de geçmişe göre daha güçlü hissediyorum artık, daha az tahammül ediyorum. Yine de henüz istediğim noktada değil. Yine de gösterdiğim çabayı karşımdakilerden göremiyorum. Belki de çaba göstermemeyi öğrenmem gerek, kim bilir.

5 Aralık 2012 Çarşamba

İyi Ki Varım



Başlığı okuyunca kuvvetle muhtemel "Bu kız ne kadar kendini beğenmiş, ne zannediyor kendini?" gibi düşüncelere bürüneceksiniz. Fakat; yazının devamında, işin iç yüzünün çok daha başka olduğunu anlayacağınızdan eminim.
Bugün 3 Aralık ve benim doğum günüm. Kendimi bildim bileli doğum günleri değerli  olmuştur benim için. Değerli hissettiğim günler olmuştur. Kendimi seviyorum. Yanlışlarımla, doğrularımla, hatalarımla, eksiklerimle... İyi ya da kötü tüm özelliklerimle seviyorum. Ben buyum. Hissettiğim gibi güzelim, olduğum gibi. Ayrıca; çokta seviliyorum ve bu gerçekten minnettar olduğum bir durum. Bazen, bu sevginin altında ezildiğimi hissediyorum. Çünkü; ekstra bir şey yapmıyorum. Sadece, bir insanı seviyorum ve o doğrultuda davranıyorum.
İnsanların beni görünce suratlarında oluşan tebessümü seviyorum. Benim yanımda iyi hissetmelerini, benimle konuşmayı sevmelerini seviyorum. Bazıları çok yalap şalap, çok sırnaşık olduğumu söylüyor. Söylesinler, değişmeyeceğim. Değişmeyeceğim çünkü; an gelipte geçmişe baktığımda "Keşke onu ne kadar sevdiğimi bilseydi." demek istemiyorum. Sevdiğim insana sevdiğimi söylememişsem, öpmemişsem, sarılmamışsam sevmemin ne anlamı kalır ki? Bazen bu davranışlarımın karşılığını alamayıp üzüldüğüm de oluyor. İşte bu sebeple, sevgi dolu kalbim hem en büyük armağanım hem de en büyük lanetim.
"İyi ki varsın" diyorlar bana. "Hep var ol" diyorlar. O insanlara şunu söylemek istiyorum, hayatınızdaki yerim için minnettarım. Bana doğru bir hayat sürdüğümü, hayatımda güzel şeyler yaptığımı hissettiriyorsunuz. O yüzden de diyorum ki ""İyi ki varım." ve "İyi ki doğmuşum."

29 Kasım 2012 Perşembe

Hayaller Kurarız



Çok sevdiğim anime karakteri '' Hayaller, sen onları gerçekleştir diye vardır.'' der.
Evet hayal kurmak gerekli, peki yeterli mi?
Herkes, türlü uğraşlarla geçiştiriyor yaşamını. Kimimiz okul telaşı, kimimiz iş... Kimimiz aşk acısıyla uğraşırken, kimimiz futbol takımının mağlubiyetleriyle, kimimiz ise aldığı kilolar yüzünden tasalanıp duruyor sürekli. Bazı günler hayaller kurarken bazı günler bu hayallerin çok uzağında kapılıp gidiyoruz hayatın buğusuna. Gün geliyor, an geliyor düşünüyorum. Düşünüp duruyorum, nereye gidiyor yaşamlarımız diye? Bu koşuşturmanın, kurduğumuz hayallerin bir sonu var mı diye? Belki de birçoğumuz o hayalleri asla gerçekleştiremeden veriyoruz son nefeslerimizi. Sadece şanslı olan birkaçımız durmak istedikleri o noktaya varabiliyor.
Yine de; ne yapıp edip, en azından hayatlarımızın bir köşesinde istediğimiz noktalarda durmayı hak etmiyor muyuz? İyisiyle kötüsüyle, azıyla ya da çoğuyla verilmiş emeklerimiz var ortada. Yüzümüzü gülümseten amaçlarımız var. İster bir spor dalıyla uğraşmak olsun bu, ister görmek istediğimiz bir şehir, denemek istediğiniz bir kıyafet ya da... Küçük ya da büyük, her biri birbirinden değerli gerçekleştirilmeyi bekleyen hayaller. Başkaları için anlam ifade edip etmemesi mühim değil. Seni mutlu ediyorsa onu düşünmek, ona sahip olmayı diliyorsan bu kafi. Ama öyle oturduğun yerden durup düşünmekle olmuyor ne yazık ki. Emek harcamadıkça hayalden öteye gitmiyor. Hayatın koşuşturması arasında gözden kaçıp, kaybolup gidiyor zihnindeki onlarca düşünce . Tatmin olmadığın uğraşlar peşinde sen de kayboluyorsun. Hala nefes alabiliyorken, hala gerçekleştirmek için gereken güce sahipken bir yerlerden başlamak gerek. Koşamasakta, emekleyerek ilerlemek gerek.

11 Kasım 2012 Pazar

Yalnız

Hiç hayatınızı, hayatınızdaki insanları, o insanlarla yaşadıklarınızı sorguladığınız oldu mu? Sevemediğiniz, kalbinizin ısınmadığı oldu mu ya da? Hissizleştiğiniz?
İşte, bu aralar içinde bulunduğum ruh hali aynen böyle. Yalnız, bundan kastım mutsuzluk değil. Sadece hayatımı ve bu hayatı paylaştığım insanlarla ilişkilerimi çözmeye çalışıyorum. Yaşadıklarım, ilişkilerim ne kadar gerçek bilmiyorum. Hani filmlerde, kitaplarda ya da dizilerde görürüz ya o ideal ilişkileri. Arkadaşlık ya da aşk, fark etmez. Sonsuz sevgi ve sadakat, güven içinde devam ederler. Birlikte geçirilen o mutlu zamanlardan bahsedilir. Tebessümler, sarılmalar, kalplerde hissedilen o sıcaklık... Tüm bunlar sadece filmlerde olur gibime geliyor. Gerçekliğine inanamıyorum. O duyguları hissedemiyorum. Yanlış anlaşılmasın, çok arkadaşım var ve hepsi de ayrı ayrı iyi ki varlar. Yine de, derinlere indiğimde hep yalnızım gibi geliyor. Ya da  yalnız olmam gerekiyormuş gibi. En hakiki dostumun yine kendim olduğunu düşünüyorum. Kimse kimseyi gerçekten sevmiyor belki de. Hayatımıza birilerini almak, paylaşımlarda bulunmak yaşam kuralı sadece. Yüzeysel. Günün sonunda herkes yalnız. Doğarken olduğu gibi; yaşarken de yalnız, ölürken de.

10 Kasım 2012 Cumartesi

Vizenin Şerri

Yaz tatili nasıl geçti anlamadan okullar geldi çattı. İlk hafta ders olmaz, bayram haftası ders olmaz diye diye koskoca 8 haftayı geride bırakmış ve vize haftasına girmiş bulunuyoruz. Peki nedir bu öğrencilerin sınavlarla alıp veremediği? Zaten derste anlatmıyor mu hocalar ne soracaklarını?  Öyle olmuyor o işler işte arkadaşım. Bazen bilmezsin ama AA ile geçersin. Bazen gerçekten bilirsin, bir bakarsın DDlerdesin. Ki, bazı okullarda DD geçmek için yeterli olabilir; ancak benim naçizane okulumda CC alamayınca geçemiyorsun. Neyse, sadede geleyim arkadaşlar, öyle ya da böyle bir şekilde bu okulları bitirmek zorundayız. Benim de içimden ders çalışmak gelmiyor, kahvemi alıp dizilerimi izlemek istiyorum. Ne bileyim, arkadaşlarımla görüşmek istiyorum, playstation oynamak istiyorum ama yok yok yok... Şu 10 günü atlatmadan rahat yüzü yok. Dişimizi sıkıp gayret edersek güzel sonuçlar elde edebileceğimize inanıyorum ben. Tanrım vizenin şerrinden korusun hepimizi. Herkese başarılar can-ı gönülden.

5 Kasım 2012 Pazartesi

Latin Ateşi Yaktı Geçti



Müzik dünyasında “Latin Ateşi” olarak nitelendirilen Enrique Iglesias İstanbuldaki sevenleriyle buluştu.

24 Ekimde İstanbul Küçükçiftlik Park’ta konser veren Enrique Iglesias, konsere gelenlere unutulmaz dakikalar yaşattı.

Dünya çapında 70 milyondan fazla albüm satışına ulaşan, diğer dünya starlarıyla ortak çalışmalar yapan ve hemen hemen her parçası hit olan Iglesias, yaklaşık olarak 2 saat sahnedeydi ve sevecen tavırlarıyla dikkat çekti. Konsere saatler olmasına rağmen sıraya girmeye başlayan her yaştan müziksever, konser saatine kadar uzun kuyruklar oluşturdu.
Sahip olduğu 390 ödül ile ödül rekortmeni sayılan sanatçı, konsere “Tonight” şarkısıyla başladı. “Bailamos”, “Like It” , “Hero” gibi sevilen parçalarına da yer verdi. “Hero”  adlı parçasında sahneye çıkardığı bir seyirciye sarılması, bayan seyircilerin tepkisine yol açtı.
 15 bin  müzikseverin katılımıyla gerçekleşen konser; uzun süre akıllardan çıkmayacak gibi gözüküyor.

Kitapseverler Beyoğlu'nda Buluştu



Bu yıl 6.sı düzenlenen “Beyoğlu Sahaf Festivali” , her yaştan kitapseveri bir araya getirdi.

Organizasyonunu Beyoğlu Belediyesi’nin üstlendiği Beyoğlu Sahaf Festivali, 25 Eylül-14 Ekim 2012 tarihleri  arasında gerçekleşti .

Festivalde Ortaköy, Moda, Sarıyer, Şişli, Beyazıt, Kadıköy başta olmak üzere birçok ilçeden sahaf yer aldı. Yer alan eserler arasında romanlar, öyküler, şiir kitapları, dergiler dışında oluşumu çok eskilere dayanan gazete küpürleri, mektuplar ve fotoğraflar da bulunmaktaydı. Bu yönüyle festival; kitapseverlere, tarihe tanıklık etme imkanı da sağladı.  Ayrıca; hedefleri arasında yazarlık, gazetecilik, şairlik gibi meslekler bulunan genç insanlara da ilham kaynağı oluşturdu.
20 gün boyunca festivali ziyaret eden kitapseverler, festivalin 7.yılını da merakla bekliyor.

Günün Sonunda Duygularımız Kurtaracak Bizi, Güzel Bakmaktan Vazgeçmek Neden?

Bir konu hakkında duygu yoğunluğum hat safhaya ulaştığında; yazmayı ve hissetiklerimi / düşündüklerimi bir kişi ile bile olsa insanlar...