İlk olan her şey biraz bilinmemezlik, belki biraz ürkeklik barındırır. Ne ile karşılaşacağınızı bilmediğiniz için bazı ön hazırlıklar yapmanız gerekir. Ben de haliyle, seyahatimiz öncesinde biraz tedirgindim. Günlük yaşam nasıl, insanların yaklaşımı bizden çok farklı mı, nerede ne yenir - ne içilir gibi sorularımın çok ötesinde; bizden çok da farklı olmayan, kendimi hiç yabancı hissetmediğim bir şehir ile karşılaştım. O sebeple de Roma için yapacağım en iyi tanımlama ''Yurt dışındaki eviniz'' oldu.
Bundan yaklaşık dört ay önce, Aralık ayının başında ziyaret ettik Roma'yı. Eğer seyahatiniz için aceleniz yoksa, Christmas sebebiyle Aralık çok doğru bir zaman olacaktır. Çam ağaçları ve kozalaklar gibi dönemin ruhunu yansıtan envai çeşit süslemeler, şehre daha farklı bir gözle bakmanızı sağlayabilir. Neyse, lafı fazla uzatmadan nerelere gittik, neler yedik gibi detayları aktarmaya geçiyorum.
İlk olarak Aşk Çeşmesi'nden bahsetmek istiyorum. İtalyan'ların deyimi ile Fontana di Trevi, en bilinen yönüyle hayatınızın aşkını bulmanızı sağlayan bir çeşme. Bu batıl inanış, eğer tek bozukluk atarsanız Roma'ya tekrar gideceğinize, iki bozukluk atarsanız Roma'da evleneceğinize ve üç bozukluk atarsanız bir İtalyan ile evleneceğinize işaret ediyor derler. Ne kadar inanırsınız orası size kalmış tabii ama, tedbiri elden bırakmamak adına biz birkaç bozukluk ile denedik şansımızı. Çeşme otelimize çok yakın olduğu için, hemen hemen her gün önünden geçtik ve ister gece olsun ister gündüz, etrafı hep çok kalabalıktı. İspanyol Merdivenleri ise Gucci, Chanel gibi ünlü markaların konuşlandığı bir alanın merkezinde yer alıyor. Arkanıza İspanyol Merdivenleri'ni aldığınızda, önünüz hep mağaza. Dar sokaklarda muntazam şekilde hizalanmış bu mağazaların arasında küçük küçük pub'lar da bulabilirsiniz. Ayrıca, birçok forumda sıkça bahsedilen ünlü makarnacı Pastificio da bu alanda yer alıyor.
Pantheon ise, yine Kolezyum'a çok uzak olmayan bir noktada; şehrin göbeğinde bulunuyor. Kelime anlamı olarak ''Tüm Tanrı'ların tapınağı'' anlamına geliyormuş. Ücretsiz ziyaret etmeniz mümkün. Geniş tavanlı, yine tarihin izlerini taşıyan bir mimari. Ayrıca bu bölge, gece hayatının zengin olduğu bir bölge. Çevresindeki çeşit çeşit pub'dan istediğinizi tercih edebilirsiniz. Roma çoğunlukla pub ve restoranların konuşlandığı; bar kültürünün çok zengin olmadığı bir şehir sanıyorum. Ya da biz rast gelmedik bilmiyorum ama insanların tatlı tatlı sohbet edip, şarkılara eşlik ettiği ve şaraplarını yudumladıkları publar, zaten her zaman öncelikli tercih olmuştur benim için. Son gecemizin doğum günüme denk gelmesiyle birlikte, Pantheon çevresindeki Pummarola'yı tercih ettik biz. Tatlış minik masaların birbirine yakın yer aldığı, sıcak atmosfere sahip bir mekan. Şansımıza garsonlardan birinin de daha önce Türkiye'yi ziyaret etmiş olmasıyla, aramızda tatlı diyaloglar da geçmişti. Nedendir bilmem, Türkiye diyince her muhabbetin sonu futbol takımlarına gidiyor benden söylemesi.
Yeme - içme muhabbetine çok girmeden yazıyı burada noktalamak istiyorum. Gereksiz uzatmamak adına, o konuyu ayrı bir başlıkta değerlendireceğim çünkü. Sorularınız ve merak ettikleriniz olursa yorum kısmına belirtiniz lütfen. Sevgiyle kalın, hoşçakalın!